Amerika’nın yıldızlar distopyasında başımızdan çıkarılırken acı verici gülümseyen gitar riffleriyle St. Vincent, albüm boyunca sevilmek için içine girdiği/girdiğimiz rolleri ifşa ediyor. Fütüristik pop ve glam rock arası yolculuğa “dayan bana, sen ve ben, biz bu dünya için yaratılmadık” diye gizlice dua eder gibi yalvararak başlıyor. Annie Clark’ın (solo proje adıyla St. Vincent) bahsettiğine göre bu yabancı hissettiği dünya Amerika (ve diğer çoğu kültürün) değer sisteminin anlaşması: mutlaka evlen, e bir de mutlaka çocuk yap. Bu dünyadan kaçarken kovalanan seks, uyuşturucu ve gücün insanları lateksleştirebildiği bir yola adım atıyoruz sivri kırmızı topuklularla.

Stres pozisyonunda Marlboro içen rahibelerle karşılaştığımız şarkı “MASSEDUCTION”da albümün arkasındaki iki deha olan Jack Antonoff ve Annie Clark, sözleri takip eden manik enstrümantasyonla başardıkları radikal dekolteye çekiyor kulakları. Albümün absürt denebilecek müzik videolarında ise televizyonlardan fırlayan bacakların etrafında zekice anlatılan derinlik ve içtenlik, nesneleştirilen kadının sırf nesneleştiriliyor diye nesne olmadığını vurguluyor fikrimce. Albümün konsepti, şahane bir gitarist olan Clark’ın yeteneklerinden çok, yeteneklerinin bir kadında bulunuyor olmasıyla ilgilenen herkese satirik orta parmaklar çekiyor ve biz bunları takip ediyoruz.

Sakız patlamasını andıran bir vuruşla başlayan “Los Ageless” ve ileri geri zıplayan piyano notalarıyla kapatılan “New York” albümde en sevdiğim 2 şarkı, ikisi de birini kaybetmeyi anlatıyor farklı şehir ve farklı stil üzerinden. Los Ageless’ın vurucu yapımcılığı ve inleyen gitarları Clark’ın “Oh!”lamasından çok yorgun bir sesle söylenen birkaç itirafa bırakıyor kendini: “Galiba ben buyum, böyle yaratıldım, sana seni sevdiğimi söylemeye çalışıyorum ama ortaya bir ağıt çıkıyor”. Sonra “New York”ta hiçbir şey eskisi gibi olmuyor. Piyano ve yaylılarla diğer şarkılara kıyasla çok daha doğal bir arka planın önünde önceki şarkılarda silah gibi tutulan mikrofon artık söyleneni sadece karşı tarafın duyacağı bir telefon gibi tutuluyor, “bir kahraman kaybettim, bir arkadaş kaybettim ama senin için hepsini yeniden yapardım” diyor Clark. Ben albümün bu civarlarına tüm ruhumu park edip biraz takılıyorum şahsen, iyi geliyor.

Sonra, hayaletlerle bir oraya bir buraya dans etmekten sıcak basıyor beni albümün sonuna doğru. Kostümler içinde hayal gücünden yoksun fantezilerde başrol alan ilginç bir kadının dünyayı kurtarma isteğine “sen İsa değilsin kızım” dönüşü alınan şarkı “Savior (Kurtarıcı)”‘ın şaşkın melodisi bize acılar içindeliği adeta şakalaşarak anlatıyor. Clark bu şarkının arkasındaki mesajı açıklayarak hepimizi bir güzel ifşa ediyor: “Tüm bu baştan çıkarma veya güçle ulaşmak istediğimiz şey en nihayetinde sevgi”.

Ağır synthler ve vuruşlar, manik tempolar ve hüzünlü vokallerin defibrilatör etkisinden sonra kendimizi “Smoking Section (Sigara içme bölümü)”da buluyoruz. Clark bazen sırf birini cezalandırmak için atlamayı düşündüğü bir çatının ucunda albümün sonuna gelmiş ve yolculuğu tamamlamış dinleciye dönüyor ve Clark’la göz göze geliyoruz. “Sonra düşünüyorum da sevgiden daha iyi ne olabilir ki?” diyor ve tüm bu kıyametin içinde tüm bu kıyamete rağmen umut keşfediliyor. Son olarak kafa sesiyle ısrar ediyor Clark, “Bu son değil”. Evet, albüm burada bitiyor, ben gözlerimi artık açıyorum. Tadı içinde kıtır ve sımsıcak patlamış mısırlar olan soğuk viskili vişne reçeli gibi. Dokusu aralara deri serpiştirilmiş sivri köşeli lateks, kokusu da sigarayı sevmesine rağmen bırakan biri için sigara nasıl kokuyorsa o. (Size de bu albümü ve diğer tüm albümleri gözleriniz kapalı dinlemeyi öneririm çünkü çok büyük fark yarattığını düşünüyorum). 41 dakika boyunca beni baştan çıkardığın ve başımdaki başları başıma vurduğun için teşekkürler Annie <3