geleceğin asılsız bedbahtlığından koşar adım geçmişin kokuşmuş yansımalarına gömdüm kafamı. saatleri karıştırdım günlere ve uyku ile uyanıklık arasında dolaştım nabzımı yoklarken. yaşanmamış bir zamanın kırılması.

hiç tanımadığım, kendimi kırılganlığının arkasına sakladığım, başka birinin maskesi altında yüzsüzleşmiş, unutulmuş ve gün geçtikçe bilenmiş bir diğer ben,

soruyorum ve sorguluyorum,

sormaktan kaçıyorum ve bulamadığım cevaplarla üstünü örtüyorum,

-kimim ben ve hangisiyim-

yaradılışımın üstüne kumar oynuyor ve her seferinde kaybediyorum.

-kimim ben ve kim olamamanın derdindeyim-

halim biçare, kendimi aramak için önce hiç ben olmamış birini kaybettim.

sonsuzluğunu daha önce hiç anlatılmamışlıklarından alan anlar biriktirdim. yarattığım kafesin içinde anlatamadığım, anlamlandıramadığım, belki de hiç anlamadığım düşünceleri bastırdım ve soydum tüm katmanlarını ruhumun. soyundum hiç çıplak görmediğim yerlerimle. yalnızca durdum ve öfkeyle kabaran göğsümde parçaladım kuramadığım hayallerimi. yalnızca durdum ve önce en çok konuşanı susturdum.

dizginleyemedim  yarattığım enkaza bir de yukardan bakan kendimi.

topladım içindeki benleri, köşe bucak aradım ve bulamadım başımı okşayacak bir halimi. kendimeydi hiç dinmeyen inadım, kibirlenişim, en büyük yok edişim.

en sonunda kızdım, küstüm ve diz çöktüm.

her sabah ait olmadığım başka birinin uğultusuyla uyandım ve susturamadım olanca yanlışlarıyla dublajlı iç sesimi.

uslanmıyorum ve uslu duramıyorum. yaşadığım her anın içinden konuşmadığım ve asla konuşmayacak olduklarımın altyazısı geçiyor ve sağır kalıyorum aslında konuşulanlara. gökten inmiş bir duvarın içinden ulaşmıyor bana avaz avaz çığlıklar. içimdeki yangınla esiyorum tutunacağım bütün dallara.

yanıyorum ve yakıyorum.

yıllarca üstüne bastığım kıvılcımın artık kalıbına sığamayışı

-hangi benin çığlıklarıyla uyanıyorum-

ömrümden çaldıklarımı şimdiye ekeceğim

zamanla ve kaybettiğim günlerin rüzgarında daha geç filizlenecek bazı anılar. biliyorum, bu kafeste iki bahar kapattım “duyuşu tescilli” kulaklarımı. yetenekten her bahsedilişte bulandı midem ve hayal kırıklıklarımı serdim balkonda kurumaya, bir mevsim daha. birçok şey çınlıyor içimde ve seziyorum, demirden daha ağırdı sözlerim. çok kere sevdim, en çok da sevmeyi, var olanı olabildiğince görmek yerine hep olmayanı isteyen “insan” deneni.

yalnız kendimi sevemedim, defalarca.

korktum ve hapsettim korkularımı omuzlarımda. sırtımda taşıdığım ve yaratılmış depremlerde yıkılan evimde kaçamadığım kendine yaslanmış, kendi kanıyla paslanmış kendim.

-zihnimde bütün bu sözlere altyazı geçen şuursuz kim-

dokunduğum hayatlara yaktıracak bir ağıt değilim.ölümü beklediğim sabahlarda aslında hiç var olmamayı diledim.

bu masalda kurtuluşu kaybedişlerimde aradım ve seslendim

-kurtulması gerekeni yaratan ben kim ve hangisiyim-

gece sabaha karışıyor, bir perde gibi duruyor cevabı olmayan sorular ruhumun önünde. ihtimalleri bırakıyorum bir ihtilalle ve kutluyorum kış bitmeden baharı.

kırılıyor ve kırmıyor daha fazla hiç yaşanmamış olan zaman.

ben kim miyim,

kim için miyim

ve hangisiyim

-artık sormaktan vazgeçtim-