yeşil tülbentler gördüm
ölü bir mültecinin üzerinde
geceye bilenmiş ışıksız bir palto
ben gece olunca yorgun bir alkoliğe evrilirim
bir ceset kadar soğuk ve
anlamsız tülbentler taşırım omzumda.
bu bile beni viyadüklere galip kılmaz
bu, yolumu çevirmem için yeterlidir
ölülerin dudağından.
oysa tırnaklarımdan tarazlanırken sevda
ve karıncalanırken yüzyıl tangosu göğsümde
türkülerin kreşendosu
cam fanusun balkonundan
kitaplarına sarkar hayatın.
ölü bir mülteci görüyorumdur yaşamak gibi
kanlı bir bahsin tam ortasında.
zarafetin ayaklarına kapanmak,
sesler dökülürken yaşamın iri memelerinden
pansumanın yarıda kesilişiyle çığlığa bürünmek
kunduralar canlanır birden
birdenbire o güz siyahî acentelerle
üzerime saldırır.

kahretsin ki ben tam da o an kesiyorumdur
bu ipi ölü bir mülteci gibi haklıdır isyan
istifalar bile haklıdır bazen uzaktan
yurtsuz gelinler bile doğuyor görünürler
tekrarı oynatılan kaçamak radyonun infazıyla
hayat bağlamını incitmiş bir şair
anlatıyordur bunu.
ve ben kesmeden annemin namazını
gövdesi küle dönmüş kardeşimin
tamamlanmamış anneliğinden ittirerek
tam da şu baharın ortasına bırakırım.
bunu çok önceden planlamış olmalı
ölü bedeni hayatın.
çok önceden kısırlaştırmış ki
şu düşünceler yığınını
kendi sonunu gözleriyle görsün diye ve
henüz baharken
baharken henüz
şu dipçiğin ve divitin
şu palto ve tülbentin
bir mülteci ve benim cesedimi aynı anda kıbleye
kondurmuştur hiç düşünmeden

 

Kadir Çakır