Temiz kalamayan tavana asılı, ses çıkarmadan dönmeyi beceremeyen yaşlı pervaneme baktım bir süre. Dökülmüş biram pantolunumu ıslatırken, çatlamış döşemeler sırtıma saplanırken, elim hareketsizlikten büyümüş gövdemin altında ezilirken izledim tavamdaki pervanemi. Ne kadar rahatsız olsamda kalmak istemiyordum artık. Her ayağa kalktığımda geri düşüyordum nasıl olsa. Yattığım yerde yavaşça dönen pervanemi izlemeye devam ettim. Pervanenin her bir turuyla zaman anlamını yitiriyor, çıkan her bir gıcırtıyla görüşüm biraz daha kararıyordu.
Ansızın gerçekliğe geri çekildim ama beni gerçekliğe geri çekenin ne olduğunu anlamam biraz zaman aldı. Anladığımda kaslarımın itirazlarına rağmen başımı yavaşça yerinde tepinen kapıya. Neden hareketlenmişti birden. Kimse dokunmazdı ona benden başka ama yinede tepiniyordu yerinde. Belkide sıkılmıştı benden. Sanki yerinden fırlayıp gitmek, uzaklaşnak istiyordu buralardan. Sonunda istediğine ulaştı, onu duvara bağlayan zincirlerden kurtuldu, kendini koridora attı peşindende beyazlar içinde iki adam soktu evimin içine.
Evin parkeleri yeni insanlara dokunmanın heyecanıyla gıcırdadı adeta. Neden gelmiştik bu yabancılar evime. Birinin elinde kırmızı bir çanta diğerinin elinde ise daha önce hiç görmediğim gibi bir yatak vardı. Satıcı olabilerdi ama bende ne yata alacak para nede onlarla konuşacak enerji vardı. Kırmızı çantalı olan beni görürgörmez koşarak yanıma çöktü, boynuma dokundu arkadaşına bir şeyler söyleyip çantasını karıştırmaya başladı. Kafamı tavana geri çevirdim. Ne yaptığını umursayamayacak kadar yorgundum. Dinlenmek istiyordum artık. Onlar kendi halinde dursun ben uyumak iatiyordum artık. Pervaneme odakladım gözlerimi yeniden. Görüşüm karardı yavaşça, adamların konuşmaları silikleşti, zaman anlamını yitirdi…..