Üç saatten beri aynı koltukta oturuyordum. Ayaklarım kefene sarılıp defnedilmemiş gibiydi. Çölü gören bankın müdavimi olmaktan bıkmıştım. Bu yüzden beynimdeki otobüse adım attım. Otobüs, bulunmak istemediğim duraklarda bekliyordu. Şoför benden başka kimsenin gelmeyeceğini anlamalıydı.
Onun bu ısrarcı bekleyişi ve benim sabırsızlığım uyuşmuyor. Ayrıca uzun süre kapalı bir alanda kalamam. Yan koltuğa bıraktığım ceketimi aldım ve otobüsten indim. Ben inince otobüs harekete geçti. Durağın bir ucundan öbür ucuna yürümeye başladım. Otobüsü veya birini beklemiyordum. Duraktaki herkes beklemek zorunda değil. Ben sadece yürümek isteyen bir insanım. Bu isteğimi gerçekleştirmek için bir durağı seçmem tuhaf olabilir. Yine de durağın çevresinde yürümeye devam ettim. Biri beni uzaktan izliyordu. Bakışları bir bebeğin örtüsü gibi yumuşak. O bakınca sıcak hissediyordum. Peki, neden uzaktaydı? Yanıma gelirse bakışları korkunç görünür diye mi çekiniyordu? Belki görünürdü. Ya o gelirdi ya da bakışları benden giderdi, giderlerdi, her şey giderdi, gitmeleri gerekirdi. Gidince “sen” kalırsın, denklem gibi. X’i bulmak için diğer terimleri karşıya atmak gerekir. Atılan terimler farklı olanlardır. Sen olmayıp seni oluştururlar. Yalnız bırakılman lazımdır. Bu yüzden tüm matematik formüllerine küfürlerimi iletiyorum. Thales, Pisagor, Arşimet ve daha niceleri yansın diyorum. Bu dediğimden matematikle bir problemim olduğunu çıkarmayın. Aklımda matematik kılıfını giymişle bir derdim var. Hayalimdeki yolda yürümek varken belediyenin çukurlu kaldırımlarını arşınlıyorum. Bu dediğimden belediyeyle bir problemim olduğunu… Bilmiyorum, çıkarın veya çıkarmayın. Size açıklamak için bu satırlarda ilerlemeyeceğim.
Kelebek olmuş bir tırtılın kozasını yırttığı gibi çıkıyor zombi ayaklarım. Bedenim hareket ederse, beynimdeki yolculuk biter diye düşünüyorum, olmuyor. Yine yanıldım. Koltuktan kalktığımdan beri sokaklardayım, sokaklar ise bende. Örtüm yoktu, soğuktaydım ve ceketim yeterli gelmiyordu. Kötü hissettim. Bir kaldırıma oturup sigara yaktım. Dumanı ciğerlerimi ısıtamadı. Kafamı göğe çevirdim. Gök beni içine aldı, sevişen iki insan gibiyiz. Artık ben pencerenizden baktığınızda gördüğünüzüm. Gece gökyüzünüz olup hatalarınızı örtüyorum. Gündüzleri ise ortanıza atılıyorum. Sizin bir soytarıymışım gibi bana domates fırlattıgınız zamanlarda geceleri hava yağmurlu fırtınalı olur. Ne siz benim kralımsınız ne de ben sizin… Sadece ben kendimi domatesle kirletebilirim.
Ben sokakta ,sokaklar bende, ben geceleri gökyüzünde. İyi geceler çocuklar…