Niyetim kötü değil inan hem bana hep en kötüsünü düşünmeyi öğretenleri de suçlayamam. Falına baktım geçen sen uyurken ama kendimi göremedim. Yine de sana bizi anlattım, duymak istediklerini söylersem beni daha çok dinlersin diye. “Gerçekleşeceğiz,” dedim aramızda lafı olmayacak vakte kadar. Yalancının mumu yatsıya, közünden yakıp sahiplenmeye çalıştığım alevin kim bilir ne zamana kadar yanar. 

Nasıl kolay seviyorsunuz anlamıyorum her sevdiğinizde var edip yok olmuyor musunuz? Geçen düşündüm kim sevilir diye, yokluğu fark edilen sevilir. Varlığı fark eder çünkü onun, birinin yokluğunu çekiyor değilsen yalnız sayılmazsın. Keşke aklımda sen olmadan yalnız olsaydım ama aklıma koydun kendini şimdi daha yalnızım. Ya nasıl fark edebilir sizin için elinizi attığınız her insanın varlığı? Sivrisinek gibi mi düşünüyorsunuz insanları, hani boyuna göre evren olan odada bir tanesi olsa varlığını hissettirir. Kanınızı emiyor onlar, daha beteri, uyutmayıp rüyalarınızdan çalıyorlar. Bu mudur? Benim rol alacağım rüyaları eksiltiyorsunuz bu kadar kolay sevdikçe. 

“Kıskanmak” neden tabu? Neden “kezban” kıskanmak? Korku varsa tutku vardır, tutku varsa korku vardır. Sevmenin duygusal yan etkileri damak zevkimize göre karnımızı doyuracağımız bir açık büfe mi ki azıcık tutkudan alıyoruz ama o paranoyak korkuyu servis kaşığıyla süzerek? Yok işte, tabildot! Günlük kendinden şüphe etme ihtiyacını karşılayacak porsiyonlarda kıskançlık içeriyor her ilişki. Her “ben de seni özledim”in tuzu biberi. “Beni başkasını hatırlattığım için mi seviyorsun?” diye sorabilen varsa bulsun beni. Sivrisineklere yem edeceğim. 

Herkesin dövmesi var aksini iddia eden sadece gözleriyle görüyordur. Vücudunda yer yoksa güzelim kusura bakma bu uzun yolu da ayakta gidemem. Yüzölçümünde bayrak asacak yeri neden istiyorum onu da bilemem, herhalde sevdiğimden. Benim de dövmelerim var parmak uçlarına çoğu kez denk gelen. Niyetim kötü değil inan bacaklarımdan boynuma kaybettiğim meydan muharebelerini suçlayamazken. 

Yaşar Nur