duyduğum şüphelerin küçük bir kısmı kırmızı renkte. tehlike dolu bir bölüm. kor gibi yakıyorlar
beni. içimde gezindikleri her dakika hissediyorum kanımın pıhtılaştığını, patlıyor damarlarımın
içi. duyduğum şüphelerin küçük bir kısmı pek de küçük değil aslında. benim rengim kırmızı.
bazen bordo olduğunu düşünüyorum bu kızıl tonun. bordoyla kırmızı belirgin bir çizgiyle ayrılır.
şüpheleniyorum. kanımla karşılaştırıyorum. yok, benim rengim kırmızı.
ondan kuşkulandığımı hissediyor kedim. içine doğuyor aniden hayvancağızın. ayak bileklerime
sürtünüyor hafifçe. bu, koltukları ben tırmalamadım demenin bir yolu. inanmıyorum ona. çünkü
yalanlar arttıkça şüphe artar ve şüphe arttıkça inanmak yok olur. kedim ise acemi bir yalancı.
çift tarafı da açılmış kurşun kalemi tutan elime bakıyorum, yarısı çıkmış simli ojelerime. allahım
diyorum, dünyanın en sorması basit sorusu olarak, “bu eller benim mi?” , “evet senin” diyor alla￾hım ama ben kuşkuların esiri oldukça ellerim benden uzaklaşıyor.
vücudum ayrılıyor ruhumdan ve çırılçıplak ortada kalan bir şey var: her yer kırmızı! her yer kan
değil
bir kelimeyi ne kadar çok tekrarlarsam giderek yitiriyor anlamını. – şüphe yerine kuşku desem
de bir şey fark etmiyor.