Şimdiye dek şahit olduğumuz her şey, başlangıcını bilmediğimiz uzun bir zamandan beridir var ve sonsuza kadar da var olmaya devam edecek. Ne yazık ki bu sonsuzluğa şahit olacak kadar uzun yaşamayacağız. Geçtiğimiz son mevsim, ıslandığımız son yağmur, kurduğumuz son düş olabilir. Burada karşımda duruyorken sen, bu sana son bakışım olabilir. Yabancı bir acının uğultusuyla dönüyorken başım, az kelimelerle kurduğun cümleleri anlayamıyorum. Sevdiklerime kurşun sıkmak zorunda kaldığım zamanlarda ben kör oluyorum.
Çocukluğum gibi, göçmen kuşlar gibi başımın altındaki yastığı da yitirdim. Geldiğim yere benzeyen bir memleket aradım. Vardığım yerlerde dağları evlerinin üzerine yıkmak zorunda kalsalar dahi bana başımı sokacak bir çatı vermeye razı olmadı hiç kimse. Dünyada her şey olması gerektiği gibiydi. Kök salmayı beceremediğim bu topraklar üzerinde zamanından önce ölmek istemek, bir lambadan ışığını istemekle eşdeğerdi. O vakitlerde, seni en iyi anlayabileceğim yaşımdayken sen yanımda değildin.
İşte bu yolda yürüyüşün ve köşeyi dönüşün. İşte tüm gün yüzdüğün halde hala denize bakan gözlerin. İşte göklerde uçurduğun çakıl taşları ve sulara düşürdüğün gök. Ne zamandır başımı kaldırıp bakmamıştım sana. Pek çok şey eskisi gibi duruyorken pek çok şey bambaşka. Az sonra güneş batabilir. Bu karanlık biri kör edebilecek kadar parlak olabilir. Yine de ben bu seyri kaçırmak istemem.
Hayata dair anlaşılacak bir şey varsa eğer bu sende saklıdır. İçinde hakikati barındırmayanlar, yüreğinde dünya lekesi taşırlar. Oysa sen uyuyorken yalnızca uyuyorsun. Kuşları havaya insanı karaya hapsediyorlar. Onlara söyle kapıları kapatmasınlar. Güz çürükleriyle iyi ölünür, biliyorum. Fakat sen, benimle tamamlanacak bir şeye benziyorsun. Tam da bu yüzden ben yok olup gidemem. Elbet bu dünya üzerinde birileri kavuşacak veya mütemadiyen ayrılacak. Öldüğümüzde hiçbir gizimiz kalmayacak. Yere düşürdüklerini usulca uzanıp yerden alıyorum.
Son söylediklerini bir daha söyler misin?