kapalı kapıların arkasında dönen
bin yıllık gösteri
savunma, yarın ölecek bir tanrı
sonu, baştan belli ki gözleri terse bakar
yarının farkında her şeyin farkında
elinde olan bir avuç kum
dışarıya dönüşü bir çöl
bu gösteri davetsiz misafirlere özellikle açık
görüntüyü ortadan kaldırıp
sesini gizlemeyen bir meclisten de bu beklenirdi
bir başarı öyküsü.
eyyyyyy başarı!
sen olmasan biz ne yapardık
biz var olur muyduk sensiz?
peki ya bu zamana kadar büyüttüğümüz egolarımız?
o karıncayı göbek deliğimden alıp yere koyduğumda
hissettiğim başarı,
geri sekmeyen bir başarı
ne yeşili
ne dikeyi
ne de lüksü var.
kapalı kapılar ardında uçsuz bucaksız
başarılar
yemek tabaklarında servis edilir
bir esnek teraziye
bir de övünmeye aç bir terziye
doyduktan sonra yemeğe devam edilir
ki durmadan şişebilelim
eyyyyyy doğru yollar!
çizilmekten bıkmadınız mı?
her gece farkına vardığım çakıl taşlarının seslerini
eritip eritip bir tekerin altına koymaktan çekinmediniz mi?
kendinizi kusursuz bir oluşum olarak var ederken
insanları birer araç gibi kullanırken
benim bu kusurlarla dolu bedenimden
ve bunun size çıkmasını neden bu kadar çok istediniz?
ağzınızda altın külçelerini gevelerken
kalanların ağzına gramları tükürmeyi nasıl marifet edindiniz?
siktiğimin kapılarını kapatarak
siktiğimin altınlarını tükürerek
siktiğimin doğrularını yaşayarak
siktiğimin zirvesi için ağlamayarak
siktiğimin kontrolü için gözünü kırpmayarak
yaşamanın
heykelin içini
boşalttığını düşünüyorum
yavaş yavaş
ve
yükselerek
büyük bir yalanı yaşamak
gerçeğini yalatır insana

 

Kemal Gökçay