Rock grupları, genelde kendine has tarzı ve muhalif duruşuyla kendine bir kimlik oluşturur. Son zamanlarda rock’ın bu kimlikten uzaklaşıp bağlamsız ve zeminsiz bir türe evrilmesine rağmen Flört, kaliteli müzik sunan, politik duruşu olan, aynı zamanda eğlence sektörüne de göz kırpan çok yönlü karakteriyle karşımıza çıkıyor. Flört bu dengeyi nasıl tutturuyor? Sanat-siyaset-eğlence üçgeninde kendini nasıl konumlandırıyor?

Akdağ: Rock gruplarına dünyayı kurtaracak, en ön safta bayrak taşıyacak birer kahraman rolü biçmenin de çok sağlıklı olmadığını düşünüyorum. Her grup kendi bilgi ve birikimi ölçüsünde müzik tarihinde bir iz bırakabilir, katkı yapabilir. Küçük Prens kitabını da alıp şarkı sözüne dönüştürebilir ve bu yolla çok yetkin bir progresif rock albümü yaratabilir. O nedenle “Şunları yapıyorsa rock grubudur, yoksa değildir” gibi kesin bir tanımlamadan kaçınırım. ‘Tatlı su rockçısı’ gibi yaftalardan da hoşlanmam. Bir şarkı yazarı sizin umduğunuz ölçüde sert ifadeler kullanmak zorunda değil, şarkı sözlerinde daha ılıman ve naif bir yol da izleyebilir. Muhalif de bana biraz olumsuz bir tanımlama gibi geliyor. Daha olumlu şekilde ifade edersek, rock müzisyenleri evrensel insani değerleri savunan aydın kişiler olmalıdır, diyebiliriz. Barışı, sevgiyi, şiddet karşıtlığını, sınırların olmadığı ya da bugünkü anlamını yitirdiği bir dünyayı hayal eden, olumlu mesajlar veren sanatçılardır. Sanırım ‘mesaj veren’ doğru bir tanımlama olacaktır. Söyleyecek sözünüz yoksa, insanlık idealine hiçbir katkınız yoksa bu işi layığıyla yapamazsınız. Diğer gruplar adına konuşamam elbette ama biz Flört olarak, içimizdeki neyse onu dışarı vuran insanlarız. Güncel olaylara karşı hissettiklerimizi, dünyanın gidişatı ile ilgili görüş ve kaygılarımızı da hem şarkılarımızda hem de röportajlarımızda dürüstçe yansıtıyoruz. Tüm bunlar kendiliğinden oluyor ve sizin dışardan gördüğünüz Flört duruşunu oluşturuyor. Buna ‘kendimiz gibi olmak’ diyorum, bu bizim hayat tarzımız. ‘Duruş’ oluşturmak adına yüzümüze zorlama bir ciddiyet maskesi de takmıyoruz, yeri geldiğinde mizaha da sıklıkla başvururuz. Sanat da siyaset de çok ciddi işlerdir, ama eğlence de en az onlar kadar ciddi bir iştir, yaşamsal bir ihtiyaçtır. Hayatı her yönüyle yaşamak ve sanata yansıtmak gerekir, bence asıl denge burada sağlanıyor. Flört’ün de bu dengeyi sağladığını düşünüyorum.

Kehribar: Flört’ün insana dair birçok konuya değinen şarkısı var. Bu şarkıları yaparken ne tarz yapalım sorusundan daha çok hikayeye ve anlatım tarzına uyan müzik yapısını oluşturuyoruz. Flört’ün şarkılarını dinlediğinizde birçok tarzı barındırdığını, rock çerçevesiyle sınırlı olmadığını anlayacaksınız. Konu çeşitliliği ve müzikal yelpaze Flört’ün önemli özelliklerinden biridir. Biz yaptığımız işi en iyi şekilde yapmaya çalışıyoruz ve ana prensibimiz budur. Flört’ün çok yönlü karakter olarak algılanması gayet doğal, çünkü Flört,  3 şarkı yazarı ve bu 3 üyenin aynı zamanda kendi şarkılarını seslendirmesi ve düzenlemesiyle vücut buluyor. Bu da çeşitliliğin ve yelpazenin geniş olmasının ana unsurudur bence.

 

Bu genre’da müzik yapmaya nasıl karar verdiniz? Sizi rock ve alternatif müzik çatısı altında toplayan etken neydi? Şu an piyasada sizin kadar renkli, etnik esintilere sahip, yenilikler ve deneysellikler yaratan, bir taraftan da klasiklerden ve köklerden de beslenen bir rock grubu yok. Bu boşluğu doldurmak bilinçli bir hareket miydi?

Kotra: Bizim müziğe başladığımız yıllarda, ülkede pop müzik zirve yapıyordu ve gerçekten korkunç bir yozlaşma içindeydi. İlk yazdığımız şarkıları hatırlıyorum da şimdi düşündüğümde gerçekten başka bir gezegende yaşıyormuşuz. Çünkü bizi etkileyen ” Bastın faka bastın” değil,  “Come together” ya da “Gaddar gaddar hain gaddar”dı. Hem batı kültürünün doğurduğu, gelmiş geçmiş en büyük müzik grubundan etkilenmiş hem de kendimizi bildiğimizden beri bize yön veren Barış, Erkin, Cem, Fikret gibi atalarımızın şarkılarıyla büyümüştük. Dolayısıyla zaten yola çıkışımız sektör için son derece alternatifmiş ama o zamanlar farkında olduğumuzu sanmıyorum. Yıllar içinde elbette çilesini de çekerek kendi kulvarımızı kendimizin yaratması gerektiğini düşündük. Zaman aldı. Çileli oldu ama 20 dakika düşünülen imza etkinliğimiz yoğun talepten 1.5 saate uzayınca ya da herhangi bir konserin herhangi bir anında yaşadığımız tüm lanet şeye değdiğini düşünüyorum. İşin müzikal kısmına gelince: Sanırım biz zaten renkli adamlarız. Dolayısıyla ürünlerimizin yelpazesi geniş oluyor. Denemeyi de çok sevdik ve hiç korkmadık. Tabii biraz da cahil cesaretiyle. Fakat o kadar çok şey denedik ki artık bu yaşımızda ne yapacağımızı iyi bilir olduk.

Kehribar: Ben müziği sahnede gitar çalarak öğrendim. Hızlı ve yoğun bir süreçti. Öğrenilmesi ve icra edilmesi gereken çok şarkı vardı. Bu kadar çeşitli şarkı repertuarı çalışmak ve icra etmek birtakım özellikler kazandırıyor insana. Bir grubun tarzını ve duruşunu belirleyen şey şarkılarıdır diye düşünüyorum. Şarkı oluşurken de genelde kendi melodik yapısı ve tarzıyla doğuyor aslında. Beste yaparken kullandığınız enstrüman belli sınırlar çizer ama o sınırların dışını hayal edebiliyorsanız size pek engel oluşturmaz. Dolayısıyla şarkı kendi tarzını doğarken belli eder. Sonradan düşünülerek şarkının tarzını farklı bir yöne çekmek olabilir elbette ama çoğunlukla oluşurken doğan tarzını korur. Biz kendimizi belli sınırlar içine hapsetmeyi benimsemiyoruz. Flört’ün şarkılarını oluşturan 3 müzik insanının karakteristik özellikleri, şarkılara ve duruşa nüfuz edebildiği için Flört’ün renkli ve çeşitli tınlaması bana doğal geliyor.

Sanatçıların karantina sürecinde ne ürettiği, nasıl değerlendirdiği çok merak ediliyor aslında. Ama bununla birlikte üretilen kadar kaçırılan da bir sürü şey oldu. Kapanma sizden ne götürdü, hayatımıza devam edebilseydik ne gibi planlarınız vardı ve bu planlarınızı önümüzdeki süreçte görecek miyiz? Ek olarak pandemi size ne kattı, bundan sonra yeni bir Flört görecek miyiz?

Akdağ: Kapanma bizim için tam anlamıyla ‘yeni albüm kaydı için stüdyoya kapanma’ şeklinde gerçekleşti ve hoş bir tesadüfle, tam da planladığımız şeyi yaparken bulduk kendimizi. Bu nedenle bizden bir şey götürdüğünü söylemek zor. Canlı performanslar ve uzun yolculuklara alışkındık, hayatımızda bunların eksiğini yaşadık elbette, ancak bunu da olumlu yönde değerlendirdik ve tüm konsantrasyonumuzu yeni albümümüz Bize Özel’in müzikal kalitesini üst düzeye çıkarmak hedefine yoğunlaştırdık. Şimdiki motivasyonumuz albümdeki sound anlayışını canlı performanslara taşıyabilmek ve sahne icrasında dünya standardında bir seviyeye ulaşmak. Flört, gerektiğine inandığı zamanlarda kendini daima yenilemiştir. Bazı olmazsa olmazlarımız saklı kalmak kaydıyla, bizi bir adım ileriye taşıyacak her yeniliğe açığız.

Kehribar: Pandemi sürecinin bizi etkilediği en olumsuz alan sahneydi. Konser verememek bir sanatçı için damarlarından birinin tıkandığı anlamına gelir bence. Konu maddiyattan öte aslında manevidir. Flört kurulduğundan bu zamana bir çok filme konu olabilecek o kadar acı, tatlı, komik ve saçma badireler atlattı ki bu bizde doğal bir refleks geliştirdi. Herhangi bir kriz ortamında mutlaka pratik ve akılcı bir çözüm getirmişizdir. Bunu yapabilmemizin en temel sebebi ortak akılla hareket ve birbirimizi tamamlayabilmemizdir. Sürecin olumsuz etkisi elbette herkese olduğu gibi bize de oldu. Olumsuzlukları bir kenarda tutarak çalışmaya ve üretime odaklandık ve müzik dinleyicilerine “Bize Özel” albümünü yaptık, hem de analog 🙂

 

Birlikte müzik yapmak için bir araya gelen insanlar sizce öncelikle gruba bir kimlik mi kazandırmalıdır yoksa istediklerini mi üretmelidir? Daha iyi açıklamak için bir örnek vermek gerekirse:  “Bu grup bir groove metal grubudur” diyerek bu yönde ilerlemek mi doğru harekettir yoksa zaman içerisinde gruptaki bireylerin kimliği organik bir biçimde oluşturmasına izin vermek mi?

Akdağ: Müziğe başladığımız ilkgençlik çağlarında “Haydi, bir rock’n roll grubu kuralım” dedik ama çizdiğimiz o ilk çerçeve bile fazla dayanmadı, tarzı genişletme eğiliminde olduk. Müzikte sınırlamalara pek gelemiyoruz. Özünde hala bir rock’n roll grubu sayılırız ama rengarenk bir şarkı paletimiz var. Geçtiğimiz şu 20 yılda, birbirine çok benzeyen 3-4 Flört şarkısı bulmanız bile çok zordur. Bir müzik türü seçip o yolda gitmek, endüstrinin sizi belli bir rafa koymasını kolaylaştırır, dinleyicinin sizi kolay keşfetmesini de sağlar ama öte yandan kendinizi tekrar etme ihtimali de artar. Bu pek bize göre değil. Groove-metal grubu kurmak isteyen yine kursun, ama bırakın, bireysel katkılarla evrilsin. Ancak o yolla gelişebilir ve belki de yeni bir alt-tür yaratabilirsiniz. Bireysel kimliklerin katkısına dair de bir ek yapmak isterim. Bence bir müzisyenin şarkının neresinde sound’un içinde erimesi gerektiğini ya da nerelerinde bireysel kimliğini ön plana çıkartması gerektiğini bilmesi çok önemlidir. Bu adeta bir kimyadır ve doğru karışımı yakalamak gerekir. Kanımca, bir gruptan herhangi bir eleman eksildiğinde, o grubun sound’u bir miktar da olsa değişiyorsa o grup doğru kimyayı bulmuş demektir. Çünkü giden üye kendinden bir şeyler katmıştır ve gittiğinde yokluğu hissedilir. Gözlemlerime göre nice grubun dağılması ya da eleman kaybetmesinin nedeni bireysel mutsuzluklar, grup içinde kendini yeterince ifade edemediğini düşünen bireylerin varlığı. Bu yüzden grup içinde olabildiğince demokratik bir ortam oluşturmak ve üretilen müziğe herkesin katkı sunmasına izin vermek gerekir.

Kehribar: Bence iki yöntem de olabilir. Yani, bir tarz üzerine bir araya gelinip müzik yapılabilir. Prodüktörün ve yapımcının tercih edeceği tarzdaki proje temelinde şarkılar bestelenir. Başarılı da olabilir -ki örnekleri var. Diğeri ise grup elemanlarının beste özelliklerinin bir araya gelmesiyle oluşur. Konuyu şarkılar belirler. Eğer grupta birden fazla şarkı yazarı ve aranjör varsa epey renkli çalışmalar ortaya çıkabilir.

Analog ve Flört bir bütün oluşturuyor. Bunu ilk bakışta müziğinizde ve imajlarınızda görüyoruz, eskiye bir sadakat söz konusu. Özünden kopmama çabası ve felsefesi hissediliyor bu görüntünün altında. Sizce gerçeklik eskide mi? Veya hayatlarınızın her alanında eskiye bağlılık, yeni olana karşı temkinli davranışlar gösteriyor musunuz?

Kotra: Geçmişle yaşamak hastalıklı bir haldir. Şahsen ben geçmişle yaşamam. Mühim olan andır. Fakat olay bir kültür işiyse geçmişi bilmek ve sizi çocukluğunuzdan itibaren etkileyen kültürün izlerini yansıtmak önemlidir. Yaptığınız ürünün alt kültürünü aktarırsınız. Analog kayıt tercihimiz geçmiş sound’a özenmek değil. O teknolojinin en iyi kayıt teknolojisi olması. Yoksa dijital teknolojiyi de hem iş hem özel hayatımızda her an kullanıyoruz. Çok da memnunuz.

Kehribar: Bu işler ilk taş plağa kayıtla başlamış. Eskiye sadakat düşüncesiyle hareket ediyor olsaydık sanırım taşa kaydediyor olurduk. Öyle bir durum yok elbette. Günümüz teknolojisinin geldiği nokta işlerimizi bir hayli hızlandırdı ve her yerde yapılabilir hale getirdi. İyi ya da kötü herkes evinde bile bir şarkı prodüksiyonu yapabilir. İş sadece hayal gücü ve biraz çabada. Biz de bütün bu olanakları işine göre kullanıyoruz ama bir Flört albümü söz konusu olduğunda konu pek tartışılmaz. Bizim, şarkı yaparken kulağımıza tınlayan titreşimleri en iyi yansıtan kayıt medyası Analog banttır. Bunu defalarca kıyaslayıp tecrübe etme şansımız oldu ve sonuçtan oldukça emininiz. Bizi biz yapan sevdiğimiz ve sevmediğimiz şeyler değil mi aslında.. Biz Flört üyeleri olarak işimizi sevdiğimiz şekilde yapıyoruz. Hiç bir kısıtlama olmadan. Bu da size tınlayan Flört’ü oluşturuyor.

Flört, kayıt teknolojisindeki tercihler ve dış görünüşe gösterilen özen yanında, ürettiği şarkıların samimiyeti ve gerçek hayatla olan güçlü bağları açısından da takdir edilmektedir. Gazeteci Ali Pektaş grubun bu yönlerine dair şu tespitleri yapmıştır: “Grup üyeleri sadece toplumsal sorunlarla değil, dünyanın sorunlarıyla da ilgilenen ve söyleyecek sözü olan müzisyenler… Özellikle son albümleri Anadolu Beat’deki neredeyse tüm şarkılar, günümüz insanını yaşadığı dünyayı ve kendi hayatını sorgulamaya davet ediyor.” Müziğin insanları harekete geçirme konusunda en etkili yollardan biri olduğu da göz önünde bulundurulursa siz insanların müziğinizden ilham alarak, etkilenerek neler yapmasını istiyorsunuz?

Akdağ: Flört ‘Uyanman Lazım’ demiş. Çevremizde olup bitene karşı duyarlı, uyanık ve sorgulayıcı olmayı özendirmiş. Gerektiğinde sözün bitip eylemin başlayacağı bir an olacağını da söylemiş. ‘Sevgiye Doğru’ demiş. Gidilecek yolda pusulamızın sevgi olduğunu dile getirmiş. ‘Rayında tren gibiyiz, istersen binersin istersen inersin’ demiş. Baskıcı, zorlayıcı olmamaya, insanların bireysel özgürlüklerine değer verilmesine dikkat çekmiş. ‘Senin, benim gibi bir insan’ demiş. Hepimizin kusurları olduğunu, mükemmel olmadığımızı, farklılıklarımızın bizi çatışmaya sürüklememesi gerektiğini, anlayış ve hoşgörü hakim kılınırsa daha huzurlu bir hayatımız olacağını ifade etmiş. Ben bu şekilde yorumluyorum ve bizi dinleyenlerin de her Flört şarkısında olumlu bir mesaj yakalayabileceğine inanıyorum. En sert ifadeye sahip şarkılarımızda bile durumu olumluya çevirebilecek bir çıkış kapısı bırakmışızdır. Bu sertlik, yıkıcı olma amacını taşımıyor, güçlü bir uyarı niteliğinde. Çünkü bazen bir mesajı aktarabilmek için insanları yakasından tutup ciddi şekilde sarsmak zorunda kalabiliyorsunuz.

Kotra: Güzel konuştu.

Geçmişle gelecek arasında bir köprü olduğunuz aşikar. Güfteleriniz de bu açıdan önemli bir değer taşıyor. Bir yanda Onun Adı Hasan, diğer yanda Bir Tek Sen Gelmedin ve yepyeni Yol Aldım. Bu röportaja hazırlanırken albümlerinizi sırayla teker teker dinledik ve bir hikayenin parçaları gibi akan şarkılarınızdan esinlenerek iki sanat arasında bir bağlantı kurmaya çalıştık: müzik ve edebiyat. Güftelerinizi besleyen unsurlar nelerdir?

Kotra: Yaşadığımız şeyler, mutluluklar, acılar, kızgınlıklar, kırgınlıklar, üçüncü tekil şahıs hikayeleri ve ilgi alanlarımızın konulara dahil edilişi Flört söz yapısının ana temellerini oluşturuyor. Edebi etkilenmelerimiz de var elbette. Garip üçlüsünden Edgar Allan Poe’ye, Ferhan Şensoy’dan Kosinski’ye kadar geniş bir edebi yelpazeden de nasiplenmişizdir. Tüm bu etkiler iyidir, sizi siz yapar ve samimi bir iş yapıyorsanız bunu insanlara hissettirirsiniz de ama en nihayetinde yazdığınız söz sizin sözünüz olmalı. Sanırım Flört kendi sözünü yazdı. Türkiye’de kimsenin denemediği, aklının ucundan bile geçmeyen bazı şeyler yaptık diye düşünüyorum.

Flört’e bu güzel söyleşi için teşekkür ediyoruz.