Merhabalar, öncelikle söyleşi teklifimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. Plüton Kolektif olarak 2022 yılında birçok dosyayı kitaplaştırdınız. Bu sene ortaya çıkmış bir oluşum değilsiniz, önemli bir kısmına bizim de tanık olduğumuz bir evveliyatınız var. Bu işlere nasıl girdiniz, biraz tarih anlatmanızı istesek…

Merhaba, teklifiniz için asıl biz teşekkür ederiz. 2013 yılında gezi direnişi zamanlarında Meskalin adında bir fanzin yayınlamaya başlamıştık ve hala da yayınlamaya devam ediyoruz. Meskalin, bize bizim gibi dostları tanıma ve bulma fırsatını yarattı. Dogmalara karşı doğmuş bir edebiyat fanzini olan Meskalin yedinci sayısıyla beraber şu zamanlarda sizin yaptığınız gibi yaklaşık bin adet basılıp 30-35 şehirde raflarda yer almaya başlamıştı. 2015 yılında da popüler kültürü yerinde rahatsız etmek ve dergi de olsak aynı çizgide yolumuza devam edebileceğimizi göstermek adına Plüton Dergi ortaya çıktı fakat Meskalin Fanzin son bulmadı, neredeyse onuncu yılımızı doldurmak üzereyiz.

”Ülkenin düzgün edebiyat, kültür ve sanat dergisi eksikliğini popüler kültürden uzaklığımızla gidermek istiyoruz.” diyerek yayın hayatına başlayan ve belirli periyotlar arasında sıkışıp yayınlanmak için yayınlanmaktansa, gerçekten hazır olduğunda yayınlanabilmesi için süresiz bir yayın olan Plüton Dergi’nin yazar kadrosunda daha çok ünsüz, genç isimlere yer vermeyi tercih ediyoruz fakat yazarlarımız arasında akademisyenler de yer almakta. Kuşaklar arasında köprü görevi görüyoruz denilebilir. Kemik bir yazar kadrosu belirlemiyoruz, tanıdığımız ve tanımadığımız herkes aynı mail adresine gönderim yapıyor ve değerlendirmemiz de isme bakılmaksızın yapıyor. Bu nedenle her yazı alımı duyurusunda özellikle özgeçmiş gönderilmemesinin altını çiziyoruz, çünkü bizi kim oldukları değil gönderdiği eserler ilgilendiriyor.

Dergimiz de rayına oturmaya başladığında artık bizi heyecanlandıracak yeni bir şeyler yapmamız gerektiğini hissettik. Bu sefer de bize göre yayıncılıkta eksik olan ne varsa onları  gidererek kitap yayınlamaya başlamak istiyorduk. Gidermek istediğimiz eksikliklerin başlıcaları arasında; eser niteliği, çalışma titizliği ve yazarlardan hiçbir koşulda para talep edilmemesi vardı. Çünkü bize göre bir yayınevi inanmadığı ve güvenmediği dosyaları yayınlamamalıdır. Eğer para alarak kitap bastırılacaksa bu yayınevlerinin değil, matbaaların görevidir. Daha önce Plüton Dergi’de de yazmış olan Çağlayan Eroğlu’nun kaleme aldığı “Ölüm Taciri” isimli novella 2020 yılında Plüton Yayın olarak yayınladığımız ilk kitap oldu. Öncelikli amacımızsa yine genç, ünsüz ve yetenekli sanatçıları kefşedip bugüne kadar oluşturduğumuz nitelikli kitleye ulaştırabilmek ve bu kitlelemizi de olabildiğince genişletmek. Ardından 2021 yılında yine daha önce Plüton Dergi’de de yazmış olan Afrâ Kutluğ’nun “Kuş Kusalım” isimli şiir dosyası yayınladığımız ikinci kitap oldu. 2022 yılının başında da ekonomik krizin iyice kendisini hissettirmesiyle beraber artık kaybedecek bir şeyimiz kalmadığını düşünerek daha fazla risk almaya ve her ay dokuza yakın kitap yayınlamaya başladık.

“Zam yerine indirim yapmayı planlıyoruz. İçiniz ferah olsun, batmaya niyetlenmiş Plü’nüz var. Kimseyi iyi kitapsız bırakmayacağız” diyerek genelin aksine yeni yıla etiket fiyatlarını düşürüp  tüm platformlarda da yüzde kırk indirim yapmaya başladık. Kırmızı Kedi Yayınevi’nin şu açıklamasından sonra: “Şu an 20-30 TL olan bir kitabın fiyatını 70-80 TL’ye çıkaracağız. Bunu kâr etmek için değil, zarar etmemek için yapacağız” Biz de tepki olarak şu şekilde bir açıklama yaptık: “Şu an 25 TL olan kitap fiyatlarımızı 20-15 TL’ye düşüreceğiz. Bunu zarar etmek için değil, kâr etmemek için yapacağız” Gerçekten de 25 lira olan etiket fiyatlı kitaplarımızı ikinci baskılarıyla beraber 20 liraya indirip yüzde kırk indirimle de 12 liraya kadar düşürdük. Plüton Dergi’nin yeni sayısı için de şöyle bir açıklamamamız olmuştu: “Yeni sayımızda baskı kalitesini arttırıp fiyatımızı düşürmeyi planlıyoruz, eğer başarabilirsek renkli karton kapakla geleceğiz ve fiyatımızı 9 liraya düşüreceğiz. Herkesin zam yapıp kalite düşürdüğü ortamda bizim tam tersini yapmamız gerekir diye düşündük”. Hem bunu başardık hem de “ölü-ünlü harici kapak yapılabileceğini göstermek adına bu tweet’i RT eden bir takipçimizi 10. sayımızın kapağı yapacağız” açıklamasıyla beraber yaşayan-ünsüz kapaklı 10. sayımızı da yayınladık.

Günümüze kadar böyle geldik. Arada yayınladığımız başka dergiler de oldu Kharon Edebiyat Dergisi ya da AnalogLama fotoğraf dergisi gibi. Şimdilerdeyse Amazon üzerinden Amerika, Almanya, İspanya, İngiltere, Japonya, İtalya, Avustralya, Fransa, Kanada ve Hollanda gibi ülkelerde ingilizce şiir antolojileri ve analog fotoğraf antolojileri gibi kitaplar yayınlıyoruz.

Gerçekten kapsamlı bir cevap oldu. Dergi, aslında fanzinin bir üst aşaması olan bir şey değil, siz de böyle demiyorsunuz ama belirttiğiniz gibi, bir fanzin çıkarmak mantığıyla dergi çıkarmak, hatta yine benzer bir mantıkla, kârsız bir anlayışla yayıncılık yapmak, cidden de kaybedecek bir şeyi olmayanların yapabileceği bir şey. Kaybedecek şeylerimiz değil, kazanacak bir şeylerimiz olduğunu da göstermenin bir yolu. Bir şekilde duruş sahibi olmak, her şeyin parayla satın alınamayacağını ya da her şeyin para olmadığını göstermek de çok değerli bu bağlamda. Bunu yaparken motivasyonunuz nedir diye sormak istiyoruz. Biliyoruz ki edebiyat dünyası, hele de günümüzde, isim yapmak, para kazanmak gibi birçok kaygıyı, duruş sahibi olmaktan daha önde tutan insanlarla dolu. Böyle bir ortamda size böyle olmayı ve kalmayı sağlayan şeyler neler?

Tutku, bizi mutlu eden şey bu. Para bir şekilde kazanılıyor. Genelde herkes sevdiği işten para kazanmak ister. Sevilen iş para kazandırmaya başladığında ise daha fazla para kazanmak için sevilmeyen şeyler yapmaya başlamak gerekir ve o iş artık o kadar da sevilmeyen bir iş olmaya başlar. Biz tutkularımızla işimizi ayırmayı tercih ettik.

Herhangi bir çalışanımız yok, emek veren herkes bunu gönüllülük esasıyla yapıyor fakat kimsenin emeğini sömürmemek adına yakın çevremiz haricinde kimseden bir yardım talebimiz olmuyor. Giderlerimizi minimumda tutmak için ofisimiz yok, herkes bir dizüstü bilgisayar ve internet olan bir yerde vakit ayırabildikçe çalışıyor. Bu sistemimiz daha önceden de böyleydi, bu nedenle dergi fiyatımız diğerlerinin yarısından bile az olabiliyordu. Birkaç yazarla beraber matbaaya gider ve bin adet (toplamda 60 kilo) olan dergileri bavullara pay edip metrobüsle eve bırakır sonra da altışar kiloluk sırt çantalarıyla istanbul dağıtımına başlardık. Kitap dağıtımlarımızı da dağıtım firmaları tarafından sömürülmemek adına yine bu şekilde kendi ağımızla yapmayı tercih ediyoruz. Hem biz daha az zarar ediyoruz hem de kitapçılar daha fazla kâr edebiliyor. Bu nedenle de sadece seçkin olmayan kitapçılardayız denebilir.

Hiçbir zaman kişisel hırslarımız olmadı, hiçbir zaman kendimizi ön plana çıkarmak istemedik. Tam tersine bizden daha iyi olanları keşfedip, bilinmeyen cevherleri ortaya çıkarabilmek bizim için en büyük ödül oldu her zaman.

Şöyle ki, uzun bir süreçten bahsediyoruz, Plüton Kolektif dediğimiz de bir ekip sonuçta ve bu ekiple ilgili bir soru sormak istiyoruz. Fanzinden dergiye dergiden yayıncılığa geçmişsiniz, her aşamada biraz daha kapsamın artışı ve bir tık işlerin karmaşıklaşması bu, çünkü birine başlarken diğerlerini bırakarak yapmıyorsunuz. Ekibinizde bu sürede ayrılıklar ya da yeni katılımlar olmuştur. Ekipte bir fikir ayrılığı yaşanıp yaşanmadığını merak ediyoruz. Eğer yaşandıysa ekipten ayrılan arkadaşlarınızın çekinceleri gerçek oldu mu?

Ekipte daha önce herhangi bir fikir ayrılığı yaşanmadı fakat ekipten ayrılan bir arkadaşımız oldu. Grafikerliğimizi yapan arkadaş yurtdışına taşındı fakat hem üniversite okuyup hem de çalışması gerektiği için ve birbirimizden de uzak olduğumuzdan maalesef üretimlerimize beraber devam edemedik. Bizimle iş için değil de direkt gönüllülük için iletişime geçen dostları da mümkün olduğunca aramıza katıyoruz. İş başvurusu yapan dostlardan ücretsiz bir emek talep etmek pek hoşumuza gitmiyor.

Kırmızı Kedi Yayınevi’nin zam açıklamasına zıt olarak indirime gittiğiniz süreçte okurlarınızın tepkisi nasıl oldu, başka yayınevlerini de benzer karar alma yönünde etkileyebildiniz mi? Sizce zararına ya da kârsız satış konusu sürdürülebilir bir durum mu yoksa bu konjonktürde bir süreliğine tepki koyup sonra farklı bir politikaya geçmeyi mi planlıyorsunuz?

Biz hep ilgi gören bir yayındık, özellikle Plüton Dergi büyük bir kitle yakalamıştı. Fakat bu kadar zor bir dönemde böyle bir tutum takındığımız için sanırım ilgi ve gönül bağı oldukça arttı.

Başka yayınevlerinde maalesef benzer karar alma durumu göremedik fakat yayıncılığa yeni adım atacak arkadaşlara her zaman elimizden geldiğince yardımcı oluyoruz. Onlardan belki benzer kararlarla yola çıkacak dostlar olur diye umuyoruz. Biz kârsız satış planıyla yola çıktık fakat maliyetler durmadan katlandığı için ve hemen zam yapmak istemediğimizden dolayı da uzunca bir süredir zararına satış yapıyoruz. Uzun vadede sürdürülebilir olduğunu sanmıyorum ama elimizden geldiğince direneceğiz, dayanamadığımız noktada da fiyatları yeni maliyetlere göre zarar etmek yerine tekrar kârsız hale getirmeyi planlıyoruz. Fakat biz indirime gittiğimiz zaman zaten 25 lira olan kitaplarımızın fiyatını 15-20 liralara düşüreceğimiz şeklinde açıklama yapmıştık fakat daha fazla düşürebiliyor olduğumuz için 14 liralara kadar düşürüp üzerine de yüzde kırk indirim yapmıştık. Önce biraz indirim oranını azaltmamız gerekecek gibi görünüyor sonrasında da ilk duyurduğumuz gibi etiket fiyatını 20 lira civarına getirirsek indirimli fiyatlarla beraber sürdürülebilir olacağını tahmin ediyoruz.

Plüton Dergi için “çıkmış olsun diye çıkmasın” politikasıyla süresiz olduğunu söylemiştiniz, ancak yayıncılık için böyle bir söyleminiz tam yok diyebiliriz, varsa da düzeltebilirseniz çok iyi olur. Özellikle de Plüton Yayın olarak bastığınız kitapların miktarı ve sıklığı göz önünde bulundurulduğunda, bu bir nitelik, ya da nitelikten ziyade, taşıyıcısı olduğunuz çizginin tam olarak yansıtılamaması, yapılmak istenenler ile yapılanlar arasında çelişkiler oluşması gibi sıkıntılara yol açabilir mi? 

Kitap yayıncılığımız da aslında benzer konseptte. Plüton Dergi’nin çok farklı bir tarzı ve yayın politikası vardı, bunu Plüton Yayın’da da sürdürüyoruz. Bu yılın başında çok hızlı ve çok fazla kitap yayınlamış gibi göründük ama biz bu hazırlıkları aslında iki yılı aşkın bir süredir yapıyoruz. Kendimizi hazır hissettiğimizde ortaya çıkardık. Şimdi iki aydır hiç kitap çıkarmadık mesela, önümüzdeki aylar için hazırlık yapıyoruz. Kârsız satış yaparken tek kitap satmak aslında maliyetleri biraz zorluyor. Biz o nedenle kitap kalınlığı ve maliyetine göre, kitap çıkacağı zaman 6-7 kitap olacak şekilde ayarlıyoruz, bu sayede hepsini 100 lirayı aşmayacak bir fiyatla ve ücretsiz kargoyla okurlarımıza ulaştırabiliyoruz, başka yayınevlerinden kitap hediyeleriyle de beraber. İlerleyen süreçte de bu şekilde yol almayı planlıyoruz, birkaç ayda bir böyle bir set çıkartmak gibi. Sonuçta acelemiz yok, bizim için en önemlisi hem nitelikli hem ulaşılabilir olmak. Böyle bir dönemde marketlerde temel ihtiyaçlara bile şüpheci baktığımız zamanlarda iyi kitap okumak isteyenlere sunmak istediğimiz hizmet bu. Ayrıca çoğu okur tanıdığı kişilerin kitabını alma eğiliminde, tanıdığı kişinin kitabını ve kargo ücretini ödemek yerine fiyatı zaten buna yakın olan seti almayı tercih ettiği için diğer yazarlarımızı da daha fazla okura ulaştırmış oluyoruz.

Mevzular Derin Fanzin olarak biz, 2010’lu yılların ikinci yarısının ilk kısımlarında, yani 2015-2017 arası, Türkiye’de fanzinciliğin epey yaygın olduğunu düşünüyoruz. Pandeminin özellikle basılı fanzinciliğe büyük bir darbe vurduğu açık, ama bizce basılı fanzincilik bu darbeyi pandemiden önce yedi. Siz de bizimle benzer bir dönem boyunca yayıncılık yapmış bir ekip olarak, düşüncelerimize katılıyor musunuz? Katılıyorsanız basılı yayıncılık bu darbeyi neden yemiş olabilir?

Evet, basılı yayıncılık darbeyi çok çok önce yedi aslında. Şimdilerde olan üzerine toprak atılması kısmı. Çünkü ekonomik sıkıntı her zaman vardı, sadece daha katlanabilir seviyelerdeydi. Mesela 2015 yılında Plüton Dergi’nin ilk sayısının bin adet baskı maliyeti 550 liraydı. (Fakat o zaman bile 2000 liraya varan fiyatlar bulunmaktaydı, çok iyi araştırılması gerekiyordu ve herkes bunu sağlayamıyor maalesef.) Bir fiyat belirleniyordu, örneğin 4 lira, bunun yarısı zaten kitapçıya kalıyordu yani kaldı 2 lira. Fakat yeni sayılar için her matbaaya gittiğimizde bu fiyatın TL’nin değer kaybından dolayı hep arttığını gördük. Bizim şansımız baskısını yaptığımız kadarının okurlar tarafından alınıyor olmasıydı. Şimdilerde ise dergimizin bin adet baskısının maliyeti 6000 lirayı geçmiş bulunmakta. Talebe göre baskı sistemi aslında basılı yayıncılığın kuratırıcısı oldu diyebiliriz. Durum ücretli yayınlarda bile anlattığımız gibiyken fanzinlerin ne kadar zorlandığı ortada. Çoğunlukla ücretsiz olan fanzinler ya da minimal bir ücrete sahip fanzinlerin özellikle kolektif bir bilinç yoksa basılı şekilde ayakta kalması gerçekten çok zor.

Türkiye edebiyat camiası, karışık bir camia. Dünyadaki örneklerinin içerisinde bu kadar yoğun bir şekilde varolamadığımız için de bize böyle geliyordur belki. Birçok kronik sıkıntısı olan bu alanda fanzinler bizce kilit rol taşıyor. Merkezi zayıflatıp alternatifi, aykırıyı güçlendirmek, fanzinlerin doğası gereği yapabileceği bir şey. Güncel edebiyatın tüm yaralarına merhem olamasa bile fanzinlerin birçok kişiye bir alan açarak edebiyatın bugünkü dengelerini değiştirme potansiyeli taşıması gibi bir durum var mı sizce?

Kesinlikle var. Fanzin bilinciyle yayıncılık yaparken en çok bu dengelerin değiştiğini hissediyoruz. Çünkü çok iyi isimler artık kitaplarını yayınlamak için ana akım yayıncılar yerine bizi tercih etmeye başladı. Daha önce böyle bir yayıncılık anlayışı olmadığı için kitaplarını yayınlamaktan çekinen usta isimler de aynı şekilde. Çünkü bizim gibi düşünen yazarlar her zaman vardı fakat yayıncı hiç olmadı. Bunu küçük İskender’in bir arkadaşıyla tanıştığımızda fark ettik. Yaşı oldukça ileri ve kitapsız bir şair. küçük İskender zamanında kitabını yayınlatması için çok dil dökmüş fakat o anca bizle tanışınca bu kararı alabildi. Gerçekten bizim için çok duygusal bir andı, bize çok iyi bir iş yaptığımızı söyleyip teşekkür etmişti, ben de “haklısınız uzun zamandır böyle bir anlayışla yayıncılık yapan olmamıştı” dediğimizde gözleri dolu dolu bir şekilde “zaten hiç olmadı ki” demişti.

Biz yeni isimler ararken dergilere neredeyse hiç bakmıyoruz mesela, çünkü dergilerin çoğu insanların kendisini ve çevresini kayırma, bilinirliliğini arttırmaya çalışma alanı. Fanzinler de bu çölde gerçek bir vaha. Eylül sonrası için hazırladığımız birkaç antoloji var, en çok katkıyı fanzinlerden alıyoruz. Bu sayede çok sağlam işler yapacağız. Fanzin kültürü sayesinde sizin de dediğiniz gibi merkez zayıflıyor ve aykırı güçleniyor. Bizim gibi yayıncıların çoğalmasını diliyoruz ve bunun için her zaman elimizden geleni yapacağız. Maddi sıkıntı yaşayan ve kapağında ölü-ünlü barındırmayan dergilerin baskılarını üstleneceğimizi duyurmuştuk, bunun gibi kolektif çalışmalarla beraber daha hızlı bir şekilde aykırının güçleneceğini umuyoruz. Kitap yayıncılığı konusunda da benzer desteklerimiz olabilir ilerde, çünkü; birlikte ayaktayız düşeriz bölününce.

Hiç bitmesin istediğimiz bir söyleşi aslında bu ama sona doğru da gelmemiz gerekiyor. Kapsamlı bir şekilde bugüne kadarki olan serüveninizi anlattınız, çizginizi ve duruşunuzu ifade ettiniz. Birçok konuda sizinle benzer düşünceleri paylaşıyor olduğumuzu zaten düşünüyorduk, bu söyleşide de somutlamış olduk. Cevaplarınız için çok teşekkür ederiz. Normalde söyleşilerin bu kısmında gelecekle alakalı planlar konuşulur, ama siz onlara da kısmen değindiniz. O yüzden genel olarak eklemek istediğiniz biz şey var mı diye sormuş olalım.

Tüm ekibinize bu söyleşi için teşekkür ederiz. Gerçekten çok mutlu olduk. Dergilere ya da gazetelere verilen söyleşilerin bu kadar hedefe yönelik olabileceğini düşünmüyoruz. Hem bizi bizim gibilere tanıtıyorsunuz hem de kafasında benzer planları olan kişilere belki ilham olmamızı da sağlıyorsunuz. İlerleyen zamanlarda ortaklaşa güzel işler de yapmak isteriz, seviliyorsunuz.