kadın olma yarası, açık diye, düşünüyorum çıkardığım tampona bakıp. her ay yeni baştan açılıyor, şarıl şarıl.

 

alt tarafı tampon değiştiriyorum, ‘kadın olma yarası’ mı – bu büyük lafların kadını olamıyorum galiba artık, hoş oldukları kadar şaşaalı geliyorlar, Gerçek’i ufak ıskası kadar hoş gerçekliğe değemeyecek kadar şaşaalı; şımarık, abartılı, dramatik, teatral, histerik

–onların sesi bu; BEN BU BÜYÜK LAFLARIN KADINIYIM, GERÇEKLİKLE OLAN DERDİM SAYESİNDE GERÇEK’İ ISKALAMAYA YAKLAŞIRIM, artık büyük harfler kullanmaktan çekinmeyeceğim ve sesimi deşmelerine izin vermeyeceğim – yıldız, yalnız senle ben kalmışız gibi dünyada, yazacağım,

 

yeni bir tampon takarken; bu sancılarla açtığım bir kapı, diye düşünüyorum, dünya gerçeğine dönük bir pencere ya da: yumurtalıklarımın ağrısı bundan, bundan daha yoğun duymaya başladım kurtların bile yanaşmadığı cesedin çürük kokusunu. normalde her ayın bu günlerinde harfler de, kelimelerimin ardına kadar açık bacaklarından akarlar, biliyorsun ağzımdan pek nadiren çıksalar da, bir yol bulup elimi dürterler.

birkaç yüzyıldır yinelenen olayların son aylarda tekrar, bu sefer bu bedendeki bu hayatıma sirayet etmesiyle, elimin dürtüsü yok oldu: geriye senin çocuk dudaklarındakine benzer bir titreyiş kaldı yalnızca. bir zamanlar kibirle baktığım insanlara dönüştüm sandım, sesi geri dönüştüren: duyduğu sesleri arşivine kaldırıp, doğru yerde doğru cümle tekrarını masaya atıveren insanlara (ki düşününce geri dönüşüm bile değil bu, bitmeyen bir çöpe atıp çöpten çıkarma döngüsü, dönüştürmeden dönegelen). yalnız, şimal yıldızım, sesini duymak sesimi hatırlattı. bu geri getirişlerine minnettarım. şimdi, çocuk dudaklarının anne gözlerinin ve kızkardeş ellerinin şahitliğinde, utanmadan saçılma özgürlüğünü yeniden buluyorum.

amına koyayım demeyen erkeklerle tanıştım sen yokken, politik erkeklerle. onlara çektiğim duygusal saksoların devamının gelmeyeceğini anlayınca, yeni erkeklere beni şımarık, abartılı, dramatik, teatral, histerik ve haddinden fazla şaşaalı olarak tanıtan; amıma koyamayacaklarını anlayınca amıma koyan ama asla amına koyayım demeyen erkekler.                 bu erkeklerin hikayesini bunca satır yerine hisli iki kelimeye sığdırmak daha doğrudur gibi geliyor bana, mesela: amlarına koyayım! gibi. –rahatsızlığını kağıdın bu tarafından bile hissediyorum yıldız, haklısın, ama amımıza koyulan bir dünyada amına koyayım diyebilmek lazım değil midir? amına koyayım demeyerek amıma koyulma eylemi mi ortadan kalkıyor? yoksa amıma koyulduğu gerçeği mi örtülüyor? bunun üstüne düşünmeliyiz çünkü ben artık örtülü anlamlardan da bu örtülü adamlardan da boğuldum.

kağıt bile, kalemimin medcezirlerini bir kenara attı; yüzüme onların ayıplamalarını ve dedikodularını savurdu. ne yeni bir ses çıkabildi ağzımdan, ne eski sesimi hatırlayabildim: onların yarattığı ben resmine hizmet eden her özelliğimi karaladım, ben gerçeğine ait olanları bile. ellerimde simsiyah ve delik deşik bu kağıt dışında bir şey kalmamışken,

parladın yıldız!

nasılsınkızımanlatbanahikayeni gözlerine müteşekkirim.