2023 yılı biterken, bizim için de özel bir anlamı olan Ankara’dan yeni bir ses duyduk. Bu, Alaca Fanzin’in sesiydi. Ankara’nın fanzin dostu birçok mekanında denk geldiğimiz bu ekibi ve Alaca’yı tanımak için bir söyleşi gerçekleştirmek istedik. Teklifimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. Klasik bir ilk soruyla başlayalım, nasıl ve neden başladınız bu işe?
Öncelikle bu güzel teklifiniz için biz teşekkür ederiz, çok memnun olduk. İlk önce fanzin fikrini ortaya atan ve kurucularından olan ben (Cuervo) konuşmak istiyorum. Biz, Cuervo ve Dede, bütün pencerelerden, uçsuz bucaksız manzaralara bakmayı seven ve dünyayı kurcalamaktan keyif alan iki liseli genciz. Yolumuzun başından beri, dünyaya, anlama, yaşamaya duyduğumuz bütün heyecan ve şüpheyle birbirimizle konuştuk. Sonrasında içimize atılan bu fikir ve edebiyat tohumları büyüdü, ağaç oldu. İçimizdeki bu ağaç kafesimize sığmamaya başladı. Okumayı sevdik, belki yazmayı daha çok. Yazıyı daha çok keşfettikçe, ne yapmak istediğimize karar verdik. Bu karar hayata başlama kararıydı, hem de istediğimiz ve hayal ettiğimiz gibi. Bir şekilde yapabileceğimize ve bizim gibi insanların olabileceğine inandık. Böylece Alaca Fanzin ortaya çıktı. İlk sayımız için neredeyse her şey tamamlandığında, daha ismimiz dahi yoktu.
Bir gece, fanzinimizin ne kadar fazla alanı, konuyu barındırdığını ve birçok rengin bir arada, fakat hiçbirinin de kendisini, özünü yitirmeden duruyor olduğunu fark ettim. Böylece Alaca’nın adı, bir gece yarısı oluşmuş oldu. İsim hallolmuştu fakat kapak konusunda eksiktik. Daha sonrasında yeteneğine çok güvendiğim sınıfdaşım Elmakafa’yla konuşup kapağımızı çizmesi için ricada bulunduk, o da büyük bir heyecanla kabul etti. İki kişi başladığımız ekibimiz böylece üç kişi olmuştu. Heyecanla, biraz aceleyle ve pek de doğru bir planlamayla çıkmamış olduğunu sonradan fark ettiğimiz, fakat bizde yeri hep ayrı kalacak olan ilk sayımız, 2023’ün 11 Kasım’ında çıktı. Ankara içinde kitap kafelerde ve kütüphanelerde kendisine yer edindi.
İkinci sayı için planlamaları ve yazı sürecini sürdürürken, fikirlerine, kültürüne ve kalemine çok güvendiğimiz Rook ekibimize dahil oldu. İstediğimiz forma yaklaşan ikinci sayımızsa 2024’ün 26 Ocak’ında çıktı. Bizler, büyük ve bizi çok heyecanlandıran hayaller peşinden koşan gençleriz; Alaca, bu hayallerimizin en büyük, en özel adımı ve yolculuğumuzun başındaki çiçeğimiz. İnsanlara, bizim gibilere, kargalara ulaşmak için attığımız bir çığlık.
Gerçekten güzel bir yola çıkış hikayeniz varmış. Bu hikayeyi dinlerken hem biz hem de okurlar, anonim kalmak yönündeki tercihinizi fark etmiştir. Fanzincilikte elbette anonim kalınabilir, hatta fanzinlerin sayıca çok olduğu dönemlerde, anonim fanzinlerin oranı da yüksek oluyordu. Siz neden anonim olmayı tercih ettiniz ve neden anonim kalmaya devam ediyorsunuz? Bunun sizin için anlamı nedir?
Aslında anonimliğimizin başlıca sebebi, Türkiye’nin güven vermeyen siyasal ve sosyal alanlarıydı. Biz de haliyle bu dünyada bazı şeylerin yanında ve bazı şeylerin de dışında kalıyoruz; en başında, bu alanlarımızı daha özgürce ifade edip, kendimizi olabildiğince güvenceye almak amacıyla, hem yakın çevremizin önerisiyle hem de kendi başlıca kaygılarımız dolayısıyla anonimliği tercih ettik. Bir diğer sebebiyse de bulunduğumuz çevrenin işimize değer vermedikleri gibi, yargılama potansiyellerinin yüksekliğiydi. Yaptığımız iş, bizce paha biçilemez derecede özel olsa da yaşadığımız çevrede bizim verdiğimiz değer verilmeyecek ve hatta küçümsenecekti. Korkularımız cesaretimize yenilse de, dört liseli olarak yaşadığımız küçük çevremizde değer görmemek belki de bizim için daha zor bile olacaktı. Maalesef özgür bir ülkede, kanunlarla yaşıyor olduğumuz gözükse de durumlar pek öyle olmuyor bazen.
Biz de çözümü bugüne kadar kendimizi özdeşleştirdiğimiz ve hepsinin altında kendimizce belirli felsefeler yatan mahlaslarımızda bulduk. Daha sonrasında bu isimleri özümsedik ve bir gün herşeyden korkmayacak olsak ve bu çevrelerden çok daha başka yerlere gitsek de, muhtemelen peşimizden gelecektir mahlaslarımız. Ayrıca kendi oluşturduğu kimliği ve karakteri, kendi isminden daha çok benimseyen ve bu mahlaslar üstündeyken daha doğru hisseden de bir topluluğuz. Onlar, en başta ihtiyaç sonucu ortaya çıkmış olsalar da, artık kişilğimizin bir parçası haline geldiler.
Peki bu derece her şeyin bir sürecinin olduğu, her taşının altında bir anlam yatan bir ekip, bir fanzin, sizce dışa açıklık anlamında nasıl bir durumda? Bazı bir araya gelişler bazen dar kadrolar olarak belirir, kitlesini özneleştirici bir potansiyel taşımaz. Kitle ancak o dar kadronun yaptığı işi desteklemekle kalabilir, edilgenliğinden çıkıp onların arasına dahil olamaz. Bu kötü veya iyi bir şey olarak değil de daha çok bir maddesel temelin sonucu olarak beliriyor bizce. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Sizce dar ve her şeyin bir anlamının olduğu, ekibin ruhunun da mücadelesinin de keskin olduğu bir ekibe dışarıdan katılımlar olanaklı mı? Olursa aynı şekilde ruh ve mücadele devam eder mi? Yoksa sekteye mi uğrar?
Alaca’nın çıkış noktalarından biri, daha önceki sorularda bahsettiğimiz gibi insanlarla iletişim halinde olmak. Bu iletişimi de etkileşim haline getirmek hem bizi çok sevindirir hem de onurlandırır. Alaca’nın adından bahsetmiştik: fanzinin içeriğinde kalıplaşmış ve kalıplaşmaya müsait hiçbir şey yok, birçok renk, karışmadan bir arada durabilir, ki şu anda da ekiple, temel olarak fikirlerimiz benzeşse de bazı olaylarda epey fazla ayrıştığımız aşikar. Bu ayrıştığımız konular da fanzinde bulunabilir, çünkü bu düşünce sadece yazanındır ve fanzinde sadece okuyucuya kendini anlatmak, kendi fikirlerini başkalarıyla temas ettirmek için yazılmış olur. Alaca’nın herhangi bir ideolojisi ve hayata karşı radikal bir bakışı yok. Yazarlarınınsa, sadece görüşleri var ve bunları fanzinde yayımlayabilirler; bu Alaca’yı ideoloji sahibi yapmaz.
Dünyadaki olaylara karşı aldığımız tavırlar, pek tabi değişebilir ve bunu da ancak etkileşimde bulunduğumuz insanlar sağlayabilir. Alaca, fikirlerini meydanlarda bağırmak, şiirlerini kalbinden geçenlere yazmak, hikayelerini her şeye kurgulamak isteyenlerin sahnesi ve sahnede bunlar oynandı diye, sahne ideolojiye sahip değil. Biz tabi ki ekibi genişletmek isteriz, fakat bunun sadece “ekibi genişletmek için genişletmek” haline karşıyız; çünkü biliyoruz ki “ekibi genişletmek için genişletmek” kafasıyla hareket edersek, elimizdeki anlamlar ve yürüme şekilleri zarara uğrar. Bize dışardan katılımın da olanaklı olduğunu biliyoruz, bunu fanzin çıktığından beri çok tartıştık. Etkileşimi nasıl arttıracağımızı -daha genç bir fanzin olmamızdan kaynaklı olsa gerek- tam bilmiyoruz. Fakat diğer fanzinlerin yaptığı gibi eser gönderimi almak, bizim de son zamanlarda yöneldiğimiz bir seçenek. Bu seçenekleri, insanların ekibimize veya fanzinimize dahil olabilmesi için arttırmaya ve hatta sadece insanlarla etkileşimde bulunabilmek amacıyla yeni yollar üretmeye de hazırız.
Bizler, konuşmaya aç, yazmaya susamış gençleriz. Bu yüzden amacı konuşmak ve yazmak olan herkesin bizde, fanzinde ve ekipte yeri var. Ekibi genişletmenin daha komplike bir iş olduğunu düşünüyoruz ve ekibe alım yapmak istesek bile bu konuda seçici olmak gerek bizce. Şu an kendi kendini yönetebilen küçük ve samimi bir ekibimiz var. İşin bu tarafında pek bozulma yaşanmayacaksa ekibe üye almak konusunda da bir engel kalmıyor aslında. Alaca, farklı bir edebi dünya yaratıyor ve bu edebi dünya da, tarzına benzer bir dünya bulamayan, endüstrileşmiş edebiyatın içinde kendini bulamayanların benimseyeceği ve irtibat kuracağı bir alan.
Diğer sorulardan biriyse “Dışarıdan katılımlar olursa, aynı şekilde ruh ve mücadele devam eder mi?” idi. Biz, dışarıdan katılımları olanaklı buluyoruz ve eğer birisi fanzinde yazmak istiyorsa, zaten bizimle aynı ruh ve mücadelededir diye düşünüyoruz. Fanzin, zaten takdir edersiniz ki, direkt olarak bir edebiyat mücadelesi oluyor. Edebiyatı, endüstrileşmiş edebiyata karşı yaşatmaya çalışanların mücadelesi; o yüzden Alaca’ya katılacak kişilerin mücadelesinin de en başından yüksek olacağını biliyoruz. Bu bizim mücadelemizin kopyası olmak zorunda kesinlikle değil, herkes kendi mücadelesini yaşatır ve Alaca mücadelenin, insanın, yazarın her türlüsünü içinde barındırmak ve fikir alışverişi yapmak ister, bunun için bizlere alan tanır. Biz, en çok değişime ve uzlaşıya inanıyoruz: Alaca’da bize ve bütün okurlara, yazarlara, insanlara bunu sağlamak için var.
Kapsamlı bir cevap oldu. Anlatacaklarınız gerçekten fazla ve bu söyleşide anlattıklarınız bunun en büyük kanıtlarından biri oldu. Umarız ilkeli duruşunuz hep devam eder, ekibiniz genişlerken de nicelik ve nitelik aynı oranda ilerler. Sizin de az önce cevabınızda değindiğiniz bir konudan bahsetmek istiyoruz. Edebiyatın endüstrileşmesi. Kapitalist sistemde her şey gibi edebiyat da kendi paha edişi kadar var. Her şeyin metalaşabildiği, hatta yaşamını sürdürebilmesi için metalaşmak zorunda kaldığı bir sistemde yaşıyoruz. Belki şimdiye kadar çok zaman geçmedi, çok fazla tecrübe etmediniz ama bu sistemde metalaşmayacak bir şey üretmeye çalışmanın zorlukları konusunda neler düşünüyorsunuz? Paranın temel motivasyon olmadığı, metalaşmamasını umduğunuz bir üretim yapıyorsunuz sonuçta. Biz de dokuz yıldır bunu sürdürmeye çalışıyoruz. Bizim gibiler inat ettikçe sistem daha da fazla sıkıştırıyor. Daha da zorluyor. Sizin şimdiye kadar karşılaştığınız ve karşılaşabileceğinizi düşündüğünüz zorluklar neler? Bunlara karşı nasıl mücadele ediyorsunuz veya edeceksiniz?
Öncelikle, bir alt kültür sanatı-edebiyatı yapıyoruz ve bu başlı başına kapitalist sistemde yer edinemememiz için büyük bir sebep. Ne de olsa geniş kitleler, fanzinciliğin/fanzinin ne olduğunu bile bilmezken, bizim bunu bir başkaldırı şeklinde yapmamız, kapitalizmin acımasız hançerine takılıyor. Günümüzde edebiyat, sadece geniş kitlelere hitap etmek amacıyla ve bir para ilişkisiyle, kâr amacı güderek yapılan bir alan haline geldi. Bizler tabii ki bu işimizden para kazanma güdüsü taşımadan, sadece edebiyat yapma isteğiyle devinimde olmaya çabalıyoruz. Ne kadar genç bir fanzin olsak da ikinci sayımızı çıkarırken bu sorunu yüzümüze sert bir tokat olarak yemiştik. Okul harçlıklarımızdan biriktirdiğimiz parayla fanzinciliği yapmaya çalışıyoruz ve ikinci sayımızı çıkarırken harçlıklarımızı denkleştirememiş, baskı için uçuk fiyatlarla karşılaşmıştık. Neyse ki Mevzular Derin Fanzin, bize bu konuda yardımcı oldu ve ikinci sayımızı çıkarabildik.
Hiçbir gelir elde etmeden, tamamen zararına ve edebiyat aşkına girdiğimiz bu yolun bizi ekonomik ve başka alanlar babında zorlayacağını biliyoruz. Endüstrileşmiş, acımasız piyasada, varlığımız sürekli kapitalizmle tehdit altında olacak, bunu da biliyoruz ama umudumuz, bu kültürü bir şekilde var etmek. Sizlerin de bu kadar vahşi bir alanda sunduğu dayanışma projenizle, bu bahsettiğimiz iyi şeylerin varlığının istenmeye ve korunmaya çalışmasını görmek moralimizi her geçen gün yükseltiyor. Sistemin bizi değil, bizlerin sistemi zorladığı bir yakın gelecek istiyoruz ve bunu da ancak sizin yaptığınız gibi bir dayanışmayla yapabiliriz diye düşünüyoruz. Açıkçası şu an bizim için kapitalizme karşı pratikte aktif bir mücadele sürdürmemiz epey zor, bu mücadelemizi ancak Alaca Fanzin’le ve metinlerimizde yazdığımız veyahut yazacağımız fikirlerimizle yapabiliriz.
Karşılaştığımız sorunlardan bir tanesi de fanzinlerin –bu söyleyeceğim kesinlikle her mekân için geçerli değil- bazı mekânlarda, kitap kafelerde ve kitabevlerinde kendilerine hak ettikleri kadar yer ve değer verilmeden eriyip gitmeleri. Evet, alt kültür sanatı yaptığımızı ve ilginin ne kadar maksimize olabileceğini biliyoruz ama çeşitli sebepler yüzünden, gerek bazı mekânların fanzinleri almaması gerekse aldıklarında değerini vermeden, bir paçavraymışçasına kenara fırlatmalarından ibaret olmasından çok rahatsızız. Biz burada günlerce çalıştığımız ve didindiğimiz bir emek sunuyor, böylesine zor bir sistemde yaşamımızı sürdürmeye çalışıyoruz.
Bugüne kadar pek çok mekândan red yedik, birçok mekân yüzümüze dahi bakmadan geçiştirdi; bunlar şevkimizi ve hayallerimizi kırmasa da kapitalizmin vahşiliği ve acımasızlığıyla defalarca karşı karşıya bıraktı bizi. Kapitalizmin bu vahşiliğinden, acımasız hançerinden de ancak birlik olarak kaçınabiliriz. Şiir yazıp, banklarda sohbet eden birkaç gencin edebiyatı, felsefesi dahi bazılarını bizce gereksiz nedenlerle ürkütüyorsa, elimizde insanlık olarak büyük bir gücümüz var demektir. Umarız alt kültürün daha çok kabul gördüğü, edebiyatın sokakta dillenip, hak ettiği değeri gördüğü ve dayanışma dolu günler yaşarız.
Kendiniz için “Kapitalizme karşı aktif bir mücadele yürütmemiz zor” demenize tam katılmıyoruz. Çünkü yaptığınız ve büyütmeye çalıştığınız bu proje, Alaca Fanzin’den bahsediyoruz, bizce kapitalizmin sirayet etmekte zorlanacağı bir alan yaratma uğraşı olarak beliriyor. O yüzden yaptığınız şey aktif olarak mücadele etmemek ya da sadece fikirsel olarak bir şeyler üretmek değil. Kapladığınız alan büyüdükçe, mücadeleniz de büyüyor. Mesela biz kendimizi edebiyat alanında var eden bir oluşumuz, keza siz de öyle. Bu alana yönelik saldırılar elbette var. Biz bu alanda saldırılara direnebilecek mikro alanları yaratabilirsek, ve bu mikro alanlar kendi çapında kalmayı reddedip sürekli şekilde ilkeli bir büyüme-genişlemeyi hedeflerse, bu bir mücadeledir. Fazlasıyla da gurur duyulması gereken bir mücadele. Bu mücadelenin içinde olan gençler olduğunuz için, sıradaki sorumuz gençlikle ilgili. Türkiye’deki edebiyat camiasının en büyük sıkıntılarından biri gençlere etken bir rol sunmayışı. Gençler hep müşteri kalsın isteniyor. Etken bir rolü olduğunda da bu pazarlama amaçlı kullanılmaktan öteye -çoğu örnekte- gidemiyor. Siz bu konu hakkında neler söylemek istersiniz? Fanzin çıkaran gençler olarak önünüz açık mı? Size kapılar sonuna kadar açılacak mı yoksa kapıları hep beraber zorlamaya ya da yeni geçitler yaratmaya devam mı edeceğiz?
Yanlış anlaşılmamak adına bir düzeltme ve açıklama yapmak istiyoruz: “kapitalizme karşı aktif bir mücadele sürdürmemiz zor” cümlesinde asıl anlatmak istediğimiz, liseli gençler olarak büyük şekillerde örgütlenemememiz ve eylemsizliklerle başımızın dertte olmasıydı. Sonrasında “bu mücadelemizi ancak Alaca Fanzin’le ve metinlerimizde yazdığımız veyahut yazacağımız fikirlerimizle yapabiliriz.” cümlesini kurarak da aslında değinmek istediğimiz şey, mücadelemizi fanzinlerimizle verdiğimizi ve edebiyat, felsefe gibi alanlarla örgütlenerek kapitalizme karşı bir “eylem” içine girmemizden bahsetmiştik ve elbette ki mücadelemizle, hepimizin mücadelesiyle tarif edilemeyecek kadar büyük gurur duyuyoruz. Soruya gelirsek de, bahsettiğiniz durumun epey cefasını çektiğimiz söylenebilir. Bugüne kadar karşılaştığımız en büyük sıkıntı yaş hiyerarşisi ve belki bir bölümü bu yüzden olacak şekilde kapıların yüzümüze kapanması mevzusuydu. Konuştuğumuz konuların boyumuzu aştığını söyleyenler haddi hesabından fazla çoğalmış ve bizi rahatsız etmişti bir ara. Bazen mekânlarda garip bir gözle bakılıyor bize bu durumdan, “ne anlatabilir ki dört liseli?” gibisinden veya düşüncelerine değer verdiğimiz bir büyüğümüz “bunlar çok büyük mevzular, edebiyat yapın ve kuşlara şiir yazın, siz bu konularda yetkin değilsiniz.” diyor.
Biz, bizim olan, dünyanın olan problemleri özgürce tartışmak istiyoruz, bunları yapabileceğimiz alanlarda da bulunmak ve değer görmek istiyoruz. Konuştuğumuz hiçbir konu asla boyumuzu aşmıyor ve böylesine gençken dahi dünyanın sorunlarına çözüm bulmaya kafa yoruyoruz. Sadece kuşlara üçüncü sınıf şiirler yazmak değil, üçüncü sınıftakilere ve omzuna dünyanın yükünü alanlara şiir yazmak istiyoruz. Destek beklediğimiz çoğu kişi de tutmamayı tercih etti elimizi. Gençler olarak sadece büyük bir gürültü olarak bakıldığımız bir devirde yaşıyoruz, herkes bizi arkasına almaya çalışıyor ama ne biz birisinin arkasına yalanlarla girmek istiyoruz ne de potansiyel müşteri gözüyle bakılan “bireyler” olmak istiyoruz. Gençler olarak yaratıcılığın ve üreticiliğin bizde olduğunu düşünüyoruz. Sadece edebiyat değil birçok alanda gençlere alan tanınmıyor. “Siz daha toysunuz, ne anlarsınız.” gibi safsatalarla yüzlerimize her daim kapılar kapanıyor. Biz de o yüzden böyle alternatif bir yol tercih ediyoruz, kendi yolumuzu inşa ediyoruz.
Maalesef fanzin çıkaran gençler olarak önümüzün açık olduğunu düşünmüyoruz fakat biliyoruz ki mücadelemizle önümüzdeki bütün engelleri aşacağız ve yolumuzu kendimiz açacağız. Artık empati kurmayan kimselerin bizi anlaması, yolumuzu açması gibi de bir beklentimiz yok. Mücadelemizi güçlü bir şekilde verecek güçte olduğumuzu biliyoruz, bunu tanış olduğumuz/olmadığımız tüm fanzinlerin mücadelesini gördüğümüz için gönül rahatlığıyla söyleyebiliyoruz. Açılmayan kapıları ya dayanışmamızla ya da yeni geçitlerimizle aşacağız, buna güvenimiz tam. Gençlere değer verilmeyen ve onları değersiz birer “ürün” olarak gören sistemi reddediyoruz ve en çok gençlerin isyanı yakar bunu da biliyoruz. Her güzelliğin kendimizden ve bizler gibilerden geldiğini fark ettiğimiz için, bu sistemi de gençler olarak değiştirebileceğimize inanıyoruz. Mücadelemizle, gençlerin önünün açıldığı ve hak ettikleri değeri gördüğü, bizlere “ürün” gözüyle bakılmadığı günler yaratacağımıza güvenimiz tam.
Sormak istediğimiz diğer bir soru basılı yayıncılık yapıyor olmanızla ilgili. Günümüz dünyasında basılı yayıncılığa talebin azaldığını söyleyenler var. Yerini dijitalin aldığını veya yakın zamanda alacağını söyleyenler var. Durumlar böyleyken ve maddi olarak zorluklar da ortadayken, siz neden basılı yayıncılıkta ısrar ediyorsunuz?
Teknoloji, bizce tamamıyla kötü bir şey değil, fakat teknolojinin bize sağladığı kolay zevk, zor veya içinde daha fazla doğal his barındıran şeylerden uzaklaştırıyor. Biz basılı yayıncılığı tercih ediyoruz çünkü bir sayfanın arkasını çevirmeyi, bazı kelimeleri mürekkebi kaymış okumayı ve dokularında gezinmeyi sağlıyor basılı yayıncılık. Kitaplar içlerindekilerle, bize ne kadar güzel şeyler hissettirse de, fiziksel boyutunda da o kadar güzel hissettirmeli. Kitap iki parmakla büyütülemez, yakınlaştırılamaz; bazen, basılı yayının fontları o kadar küçük olur ki gözleriniz görsün diye kendinize yaklaştırmanız gerekir. Telefonla vakit geçirdiğimiz süre dışında, bir başka, özel bir histir sayfalarla iletişimde olmak. Ayrıca internette yayınladığınız dijital bir eserin getirisiyle, basımla çoğalttığınız bir eserin getirisi birbirinden çok farklı oluyor. Bu basılı yayınları dağıtırken yaşadığımız olaylar, konuştuğumuz insanlar ve gezdiğimiz sokaklarla, -takdir edersiniz ki- aynı tecrübeyi katmaz bize internet ve teknoloji.
Elbette ki zor bir mücadele veriyoruz, fotokopi paraları gitgide artıyor ve fanzinleri derin bir sıkıntıya sokuyor. Renkli bir kapak yapmak 4-5 katı arttırıyor fiyatları. Mesela biz kapaklarımızı renkli yapıyoruz fakat üçüncü sayımızda bunu yapmamız olanaksız. Maliyetler bu mücadeleyi vermemizi zorluyor. Zaten bizim gibi insanların yaptıkları, teknoloji tarafından ya tehdit altında ya da isteklerimiz doğrultusunda hareket etme durumumuz tehlikede. Biz, basılı yayıncılıkta ısrar ediyoruz çünkü konuşmaya önem veriyoruz, insanlarla iletişimde olmak bizi mutlu ediyor ve heyecanlandırıyor, sayfaları karıştırıp duygularla eşleştirmek, kapağı her şekliyle incelemek bizi yaşamaya büyülüyor. Yani basılı yayıncılık bizleri birçok açıdan doyuruyor ve zaten bu sebepten hala basılı yayıncılık yapmaya, bunun için de bu paraları vermeye ve sisteme karşı direnmeye devam ediyoruz.
Yavaştan sona doğru gelelim. Son soru olarak gelecek planlarınızdan bahsetmenizi rica edeceğiz. Gelecekte neler yapacaksınız, planlarınız var mı?
Tüm Türkiye’ye, nitelik bakımından hiçbir şey kaybetmeden yayılmak en büyük isteğimiz. Daha fazla okura ulaşmak, onlarla etkileşim halinde olmak istiyoruz. Fanzinimiz dışında farklı alanlarda da varlık göstermek ve kendimizi geliştirmek, kalitemizi düşürmeden yayıncılığa istikrarlı bir şekilde devam etmek istiyoruz. Yaptığımız başkaldırının ve bu başkaldırı edebiyatının uzun süreler devam etmesini temenni ediyoruz. Umarız gelecekte birilerinin kalbine ve zihnine dokunmaya devam ederiz. Yolumuzun başında, hayatı böylesine tatmak büyük bir lütuf gerçekten. Bu lütfu ilkelerimize bağlı olarak ilerletmek ve genişletmek en büyük hayalimiz. Bizi çok özel bir gelecek beklediğine eminiz ve bu özel gelecek için çaba harcayacak, isteklerimize, hayallerimize ulaşmak için küreklere asılmaktan geri durmayacağız.