Nereden başlayacağımı bilmiyorum. Sana yazabilmek için o kadar çağ bekledim ki elimdeki kalemin parmaklarımda oluşturacağı acıyı tahmin bile edemezdim.
Kurtulamıyorum Estel. İçinde bulunduğum durumu anlatamıyorum. Ama beni ancak senin anlayacağını biliyorum. Hayır, öyle sözcüklerle değil, gözlerimin içine bakarak ve gözlerinin içine bakarak. Orada ayrı bir dünya var çünkü. Bunu sen de biliyorsun, inkar etme. Ancak şimdi elimde olan sadece puslu sabahlar ve pastel geceler var. Duruyorsun ve duruşun eski çağları aydınlatıyor.

Senden önce gecelerin pastel boyalarla siyaha boyandığını bilmezdim. Güneşin batmış olacağı rivayet edilmişti hep kitaplarda. Ama senin gidişinle anladım ki birileri güneşi pastel boyayla siyaha boyuyor. Yoksa bu kadar donuk olmazdı gökyüzü? Gözlerindeki güneşler hala duruyor mu? Hangi burçtan bakmıştın bana da içim donakalmıştı öyle? Pastel boyalardan nefret ediyorum.

Gözlerimi kapatınca seni görmek istiyorum. Açınca seni, yağmur yağınca, çiçekler açarken ya da sonbahar gelirken, saat tam da bir şeyleri bir şeyler geçerken seni görmek istiyorum. Çünkü kainatta bunun üzerine kurulu bir düzen var. Yani Kainat insanoğlu için yaratılmışsa eğer insan olarak bunu istemek en doğal hakkım. Kim görüyor akşam vakitleri yorgun ancak bir o kadarda güzel gülümserken seni? Kainatı inkar edemezsin Estel.

Şimdi kendimi akrep burcundan tavana assam sanki kimse duymayacak. Kainat her zamanki gibi akmaya devam edecek. Bu kadar basit, bu kadar sessiz. Ancak senin iyi anlarında sesin kalınlaşmıyor Estel. Çünkü sesinde hazin anılar var. Sesinde, geçmişin uğultusu geleceğin neşesi var. Yolda yürüyorsun ve sesin kainata şekil veriyor.

Bazı anlamsız hayallerim vardı. Örneğin güneş doğarken seninle birlikte kahvaltı etmek. Güneşle değil de gülüşünle ısınmak ya da el ele yürümek birlikte. Bu anlamsız hayaller yürürlükten kaldırılmalı. Kanunlar eskiyor yollar gibi. Bazı hayallerin üzerine asfalt yerine beton dökmek gerekli. Deniz kenarında gülen çocuklara bakışın… Ve ellerinle tuttuğun çay bardağı… Ellerinden sıcak olamayacak anlar var aklımda.

Yeniden şekillendirmeli her şeyi, yeniye uyarlamalı. Ancak ben bu zamana ayak uydurabilecek miyim bilmiyorum. İçimde çok yaşlı bir adam var ve sadece bana gülüyor. Ben sana gülümsemek istiyorum. Ben artık sadece gözlerin bir kere olsun bana baksın istiyorum. Eski sözcükleri terk edip sadece empati yoluyla iletişmek… Hangi zaman diliminde yaşıyorsun Estel? Bu esrik gülüş hangi çağa ait? Bekle beni, sana yetişemiyorum.

Bu mektubu nerede bitireceğimi bilmiyorum. Cenaze töreninden dönen bir rahibin sadece on dakika sonra gülümseyerek arabasına binmesi gibi bitirmek istemiyorum her şeyi. Hayır hayır öyle olamaz. Sen ne kadar her şeyin eskisi gibi olduğunu düşünsen de artık öyle değil. Eskiyoruz Estel ve eskiler artık eskisi gibi değildir.
Bir daha bir daha ve bir daha görüşmek dileğiyle…

Erdoğan Gezgin