THE RED POPPY
The great thing
is not having
a mind. Feelings:
oh, I have those; they
govern me. I have
a lord in heaven
called the sun, and open
for him, showing him
the fire of my own heart, fire
like his presence.
What could such glory be
if not a heart? Oh my brothers and sisters,
were you like me once, long ago,
before you were human? Did you
permit yourselves
to open once, who would never
open again? Because in truth
I am speaking now
the way you do. I speak
because I am shattered.
KIRMIZI GELİNCİK
Bir aklımın olmaması
ne müthiş.
Ama sahibim bana hükmeden
hislere, ve semâda
güneş diye bilinen
bir efendiye.
Onun için çiçek açar
ve gösteririm kalbimdeki
ona benzeyen ateşi.
Görkemli olan kalp değilse,
nedir? Kardeşlerim!
Uzun zaman önce
daha insan değilken sizler
benim gibi miydiniz?
Bir daha olmayacağını bilip
yine de kendinize bir kerecik
çiçek açma şansı verdiniz mi?
Doğrusu, konuştuğunuz gibi
konuşuyorum. Konuşuyorum,
çünkü paramparçayım.
2020 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi ve Amerikan Felsefe Topluluğu üyesi Louise Gluck, The Red Poppy isimli bu şiirinde, bir gelinciğin ağzından onun kısa bir merâmını anlatır. Şiirin temel zemini insan ve gelincik bitkisi arasındaki benzerliklerden yola çıkarak teşhis yoluyla insana dair sorulan oldukça derin bir sorudur: Değerli olan ne?
Gelincik tıpkı insan gibi bir Tanrı, bir efendi ideasına sahiptir ve kalbinin içindeki ateşi, tıpkı insanın kendi bunalımlarını Tanrı’ya yakardığı gibi açmasının ardından, ‘’Görkemli olan kalp değilse, nedir?’’ dizesinde insan için gerçekten değerli olanın ne olduğunu sorgular. Aslında buna bir nevi cevabı da vardır; değerli olan kalp (hisler) değilse akıl hiç olamaz. Çünkü Gelincik’e göre insanın ‘’bir daha olmayacağını bilip yine de çiçek açma cesaretini’’ gösterememesinin nedeni akıldır. Bitki olarak ‘’bir akla sahip olmamanın’’ ne büyük bir şans olduğunu vurgular. Tıpkı Gelincik gibi, kendisine hükmeden hislere sahip olan insan, ne olursa olsun, bir daha olmayacağını da bilse bir kereliğine çiçek açacak, kendini gerçekleştirecektir. Üstelik bir bitki ve bir insan ömrünü karşılaştırdığımızda, insanın bunun için çok daha fazla zamanı vardır.
‘’Uzun zaman önce/ daha insan değilken sizler/ benim gibi miydiniz?’’ dizeleri ise şiirde bambaşka bir kapıyı aralar. Bir görüşe göre buralarda insan ve bitki atalarının ortak olduğunun vurgulandığına dair evrimsel bir paradigma olsa da, bana göre yalnızca ilk ve son dizeleri birbirine bağlayan ve anlam bütünlüğüne hizmet eden bir köprüdür. Şöyle ki, Gelincik konuşmasına bir akla sahip olmadığını söyleyerek başlamışsa da, son dizede artık insanlar gibi konuşmaya başladığını; yani bir akıl, bir ‘’bilinç’’ kazanmaya başladığını, dolayısıyla paramparça olduğunu imâ etmiştir. Bir başka görüşe göre ise, ‘’daha insan değilken sizler’’ dizesindeki ‘’insan’’ kelimesi, biyoform manâsındaki insan değil, henüz uygarlık yolculuğuna adım atmamış ve doğayla bir bütün olarak yaşayan, ‘’kendisini içgüdü ve hislerine teslim eden’’ insandır. Gelincik kendisini o insanlara benzetmektedir.
Gelincik bitkisinin atıl ve yaygın bir biçimde var olması, güneş ışığına maruz kalır kalmaz çiçeğini açması gibi özellikleri, aslında insanın var olma biçimine benzemesine dair yapılan diğer atıflar ve birçok yönden şairin bir başka bitki türünü değil de gelinciği seçmesinin altında yatan, ilk bakışta görülemeyen nedenler. Gluck!