sen bir garip oğlansın her şeyin başında

eskimiş çiğ taneleri

sokakları arşınlayan çingeneler gibi alnının ortasında

 

çok yağmur görmüşsün sen

bir iki ve bin dokuz yüz yirmi

mum dikmişler senin avucuna

kırlangıçlar

tarzanlar

ve edebiyat yapmayanlar

bir iki ve bin dokuz yüz yirmi

batan gün gibi atmışlar seni unutulmuşlar rafına

gecenin rafına fiber tip kablolar

kırlangıç avlayanlar

tarzan olamayanlar

ve edebiyat yapmayıncılar

 

gecenin günü sırtlamış

gözyaşlarını yağmur sanan safında

yağmurları şiir sanmışsın

yüreğin aşk görmemişken bir damla

 

bu yüzden sen bir garip oğlansın her şeyin başında

hiç gün görmemiş bahçeleri

birgün açar bir daha solmaz sanmışsın

ellerin çokça genişlemiş

ender mağaralardan ve ailevi aynalardan

ruhunun sevgiye kaynayan kazanlarını açmadan

aşkın hırsızı olmuşsun yıllarca

 

bir iki ve bin dokuz yüz yirmi

merhametsiz bir hırsız sanmışlar seni

aşkı bilmeyi isteyen garip oğlana

aşkın üçüncü nesilden kuzeni merhameti

layık görmemişler en başında

 

bir iki ve bin dokuz yüz yirmi

mağaralardan kalma gerici gemileri

teker teker limanlara tanıtmışsın sen

sürgüne şiirler yazmış

güzü sevmişsin

garip bir oğlan olmuşsun çağlarca

sen küçük çukuruna

göç eden kuşlardan hallice sanmışsın bugün çökeni

 

birgün düzeltecek umutlar çalmışsın

yollarını düz kadınlara eskitmiş

bozkıra tövbe etmişsin

bir iki ve bin dokuz yüz yirmi

benim penceremin nazlı yeli

senin kapı bacana komşu olduğunda

kendin kazmadığın çukurları

başka topraklarla

kendi omuzlarınla kapamışsın

sevmediğin tüm o insanlar gibi

çukurları, kusuru bilmez olmuşsun

atandan kalma tövbe duaları tutturmuş senin dudakların

kırlangıçlar

gagalarında tarzan adamlar

ve edebiyat yapmayıncılar

senin yemin törenine

eski tövbe ve dua merasimiyle

sanılır ki çukurları bilerek kazmış biri

bir iki ve bin dokuz yüz yirmi galiba

sen bir garip oğlansın çağlarca

benim kızıl saçlarımın göğünde

senin hayatının altı üstünden kutsaldı oysa