-“Benimleyken ne hissediyorsun?”

Oturuyorum ve o uzun zamandır orada. ELLERİMİN arasında. Üzerindeki havluyu kocam banyodan getirdi. “Kan gözükmesin, ayıptır.” Diyerek. Ben istemedim. Bir baktım elinde havlu. “Örtüver, iyice her yerine.” Dedi. Tamam bile diyemedim.

Sonra kayınvalidem geldi. Olmayan annemin yerine geçmeye çalışan annem. İyi olmadığımın farkında. O da bir kadın sonuçta. Elimdeki ıslaklığı ona versem hisseder mi zamanı? Bugünün tarihini söyleyebilir mi? -22 Kasım-  Katı ve kuru olarak hayal ettiğimin sıvı ve alyuvarlarla dolu olarak apış aramdan akmasına sadece “Yer Çekimi” diyebilir mi? Hayır, diyemez.

O bana bir şey demez. Sadece bakar ve gözümün üstüne sürdüğüm irademin rengini anlamaya çalışır. Sonra da kocama gidip beni dövmesini söyler. Renk renk şekil şekil dövmeler.  -Ne sandınız? 21. Yüzyılda karısını dövmeyen adam kaldı mı?- Yok kan gelmez. Biraz morarır veya dövülen yerin etrafı jelatinle sarılır. Sonra da düzenli olarak krem sürülür. Dövmecidir çünkü benim kocam. Cezamı çekmem için ve hamile olduğum gerekçesiyle “Ama hakim bey para lazım. Ayrıca suçlu cezasını çekmelidir.” lügatlarını kendi vicdanına ve benim hem bedenime hem de apış arama bir güzel sarar. Üzerine domates sosu döker ve fırına verir. YÜZ YİRMİ DERECE. İŞTE PİŞTİ. AFİYETLE APIŞ ARAMA YEDİRME ZAMANI. EN ÇOK ACIYAN YER ORASI. SANATIN VE YER ÇEKİMİNİN EN FAALİYETSEL NOKTASI. APIŞŞŞŞ ARAMMMMM. BİRİCİK KOCAMIN BİRİCİK ALIN TERİ.

==================================================================================

Sonra ben kalktım yerimden. Kanepe hep kan. Kayınvalidem göz kapaklarımın ta en dibine doğru aklının kepini fırlatıyor. Bakıyor, bakıyor, bakıyor VE HATTA BAKIYOR. Durmalı. Daha bugün birinin cenazesi çıktı bedenimden. Tabutla. Üzerinde Arapça bir şeylerin yazıldığı yeşil  bir örtüyle hem de. Bugün apış aram tok. BUGÜN APIŞ ARAM OBEZ.

Ama yok. Yemek zorunda. Kusarcasına, dönercesine yemek zorunda. Kocamı çağırıyor. Kocam EMEKÇİ. “Ama bugün olmaz ki ane. Onu hastaneye götürsek mi? Çarşafı Nazlı görmesin diye topladım. Kadın temizlerken görmesin diye. Sonra da eline verdim, yıkanmalı sonuçta. Ben yıkayamam. Ama o gidip kanepeye oturmuş. Öyle bomi gibi bakıyor çarşafa. Gittim erkek başıma havlu getirdim banyodan. Havluyu bile sarmamış. Marifetinin üzerine kuş gibi koymuş. Beceriksiz. Kanepede battı artık. Neyse boya deriz. Hayır şu iş olmasa yemin ediyorum boşayacağım. EL kadar bebeyi bile karnında tutamayana kadın denilir mi lan?”

Canım KOCAM. CANIM SEVGİLİM. Nasıl da salak? İnsan ANNESİNE “LAN” der mi hiç? Ayrıca beni doktora götüremezsin çünkü biliyorsun apış aramın durumunu. Sormazlar mı bu kadına ne oldu diye.

——————————————————————————————————————————–

Tabii her daim böyle değildik biz. İlkin ne entelektüel çocuktun. Dövmeciydin sonuçta. Farklıydın. Kolların dövmelerle doluydu. Çizerdin, bilirdin, anlatırdın, okurdun, baktırırdın. Kaç tane kız vardı peşinde. Arkanda, önünde, sağında ve solunda. Hepsi sobelenmek için beklerdi. Ama sen elim sen de oynamak istiyordun. Vurup kaçardın ve yakalanmayı beklerdin. Yakalandığında ise o oyunun son kullanım tarihi sola geçti, komünist oldu derdi. SEN EZELDEN BERİ HÜR YAŞARDIN. KAÇARDIN AMA ASLA YAKALANMAZDIN. Ben yakaladım seni. Kıpkırmızı ruj sürdüm dudaklarıma, açıverdim göğsümü sonuna kadar. Bakireliğin çizgisine kadar. Giyerdim bir pantolon iç çamaşırlarımın çizgileri sokaklarda eylem yapardı. Ne çok erkek vardı peşimde. Belki ikimizde karşı cinslerimiz tarafından “NE ÇOK OLMASAYDIK” bakmazdık birbirimize.

Okulun kantininde yanıma geldin. Okuduğun kitabı anlattın. “-CESİN, -CESİN” diye. -Sahi sen nereliydin? DOĞU? BATI? KUZEY? YA DA DAHA AŞAĞISI?-  Oysa ben okuduğun insanları anlatmanı isterdim. İnsan sarrafı olabilmek adına. Sokaktan geçen insanların yaşamlarıyla alakalı kurgusal oyunlar oynayabilmek adına.

Yine de sen gerçek dedin, gerçeklik dedin. Tabii sen bakmazdın gökyüzünün dibine. Gerçeklerleydi senin işin. BÜYÜLER ÇOCUKLAR İÇİN SONUÇTA. Ama sen bilmezsin ki gerçek olmayan gerçek olandan doğar. Yoksa nasıl aşık olunur? Nasıl ağıt yakılır? Küçümserdin bazı kitapları. Boş, gereksiz, anlamsız ve SAÇMA. SAÇMA. Benim okuduklarıma bakıp en az on defa dedin bunu. Çehov’a neler söylemiştin. “Biliyor musun o adam doktormuş.” Demiştim sana. Bütün düzenli şeylerin bazı noktalarda düzensizliğe ihtiyaç duyduğunu göstermek için. “Hatta edebiyata metres muamelesi yapıyormuş. Yine de çok iyi bir doktormuş.” Diye eklemiştim. Gerçeklerin gerçek olmayanlarla birleşince daha iyi olduklarını sana kanıtlamak adına. Ama sen konuyu alıp başka yerlere çektin. Konuşmaya başladın. İplerimi erittin. Aklımı gönlümle birleştirip yolumdan geçenlere yılan oyunu oynattın. Kaybedenler benim düşüncelerimdi. Hepsi ama hepsi o ipe bastı. Kazananlar ise senin ses tonun, el hareketlerin ve cümlelerindi.

O kadar süslü ve anlatılmaz cümleler kurdun ki bu çocuk gerçekten okuyor dedim. Kandırdın beni ve kandırdın ve kandırdın. Sonra bir gün evine gittik ve delicesine seviştik. -Ki çok iyi seviştiğimiz için evlendik.- Bir hafta geçti aradan. Sen evlenmek istedin. Ben de zaten okusam da aç kalacağım için kabul ettim. Kimsem yoktu. Biliyordun. Akraba/yakın diye bir tek senin “Anen” vardı. Ona hep “Ane” derdin. Sebebini sormadım hiç. Ama o sevmedi beni. Belki de “-CESİN, -CESİN” diye onunla benim için tartıştın diye. -Sen öyle derken yüzünü ekşitirdi çünkü. Cümlelerin güzel olsaydı belki mevkiimde yüksek olurdu anenin ruhunda.- Fakat kabul etti sonunda. İkimiz de okulu bıraktık ve evlendik daha rahat sevişebilmek adına.

Keza evliliğimizin ilk bir ayı sadece seviştik, ikinci ay ben aşık oldum ona. Sana değil ona. Adını sorma. Onunla da bakireliğimin çizgisi hatırına. Sonra sen yakaladın beni o otel odasında. -Evet, farkındayım kafiyeli oldu.- Beni dövdün, dövdün, dövdün ve HATTA DÖVDÜN ve hatta bir gün sarhoş olmuştun. Bedenimi öptün, varlığına uçkur demedin sadece on beş saniye. Oysaki sen bilmezsin on beş saniyede depremler olur, insanlar ölür, bebekler enkaz altından çıkıp köfte ayran isterler, insanlar buna umut der, insanlar bütün haksızlıklara umut der. ÖYLE DEĞİL Mİ? -BİRAZ REKLAM.-

İşte bizde böyle bir deprem yaşadık. Ben tomurcuklandım. Rahmim gıdıklandı. Bedenimin duvarlarında ayak parmakları hissetmeme sadece birkaç ay kalmıştı. Neyse ki dövmemeye karar verdin o minik kuş tüyü hatırına.

Sonra bir gün kayınvalidem geldi. Sana apış arama yapman gereken şeyi anlattı. “Lan, işte kızın apış arasına ufak ufak çizikler at dövmeyle. Sen atarken ben sesi kaydederim, sonra satarız seks kasetçilerine. İnleme sesi diye. Dublaj yaparlar. Benim bir arkadaşımda yapıyor aynı işi.”

Gelinlerine mi acaba diye düşünmüştüm o an. -APIŞTAN AKAN ALIN TERİ-

Ben, dört hafta boyunca hamileyim dememe rağmen durmadın, ”ÇEKECESİN CEZAYI” dedin. -ALDATAN KADIN İÇİN EMEK. TOPLUM İÇİN EMEK. EMEK İÇİN EMEK. BUNUN DOĞRUSU BÖYLEDİR DEĞİL Mİ?”- İşte sonra ben bedenimdeki kuş tüyünü boşaltım. Kanla.

//////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////

Şu an mı? Öyle kanepenin önünde ayaktayım. Onları izliyorum. Pembe geceliğimle. Tam karşımdalar. Benim hakkımda ben orada yokmuşum gibi konuşuyorlar. Kayınvalidemin gerçek leopar kürklü montu ve kocamın kuaförde boyattığı mavi saçlarıyla beraber dört kişilik bir ekip oluşturmuşlar. Onları kutluyorum. Bu devirde canlı olmayan varlıklarla bu derece samimi ilişkiye girmek fazlasıyla cesaret isteyen bir uğraş. -DELİLİĞİN CESARETSEL BOYUTU FALAN FİLAN.-

Kayınvalidem “Salak mısın sen? Götürelim de görsünler apış arasını. Anlasınlar her şeyi. Hem ben adamlara söz verdim. Yeni ses getircem diye. Kız (yani ben) kalk git yıkan. Nazlı gelmeden halledelim şu işi.”

Ben mi? Kalkıyorum. Nerde isyan etme merakı? Nerde tabut? Bebek öldü ama kadın yaşıyor işte bak. Gidiyorum banyoya. Bacaklarımda kıpkırmızı damarlar, vücudum geceliğime kan kusmuş. Çıkar geceliği. Onunla sevişiyormuş gibi. İşte ellerinde biricik yavrunun cesedi. Ağlayacak mısın? Ağla bence rahatlarsın. Ya da ağlama. Ağlamamak zayıflatır insanı. Belki o kadar zayıflarsın ki ölürsün. Kurtulursun bu işkenceden.

Açıver duşa kabinin kapısını. Gir içine. Bak cam kapıda memelerin gözüküyor. Yavrunun emeceği memeler. Güzeller değil mi? Kocan öyle diyordu. Okuldayken. Diğerlerinin yanında. Omuzlarını yukarı kaldırıp, ona bakıyordun. Gülüp öpüyordun ellerini. -KOMİK DEĞİL. TAHRİK EDİCİ.-

Az aşağıya bakma. Ceset var orada. SEN BİR KADINSIN. İNCİNİP, KORKARSIN. BAKMA APIŞ ARANA. VEYA BAK. EN AZINDAN CESEDİNE. BELKİ AĞLAMA SESLERİNİ DUYARSIN PARÇALANMIŞ RAHİM DUVARLARINDAN. KOCANIN TRAFİK KAZASI GEÇİREN SPERMİYLE KARŞILAŞIRSIN. KONUŞURSUN ONUNLA. HAYATINI, MESLEĞİNİ, ALIN TERİNİ SORARSIN. SANA DÜNYAYA BİR ÜREME HÜCRESİ OLARAK GELMENİN ZORLUKLARINI ANLATIR. SANKİ HER GECE YARISI SOKAĞA ÇIKTIĞINDA BUNU YENİDEN ÖĞRENMİYORMUŞSUN GİBİ.

Sonra mı?

E suyu aç bir zahmet. Akıversin yaşadığın her saniye gibi. Altına gir. Altında kal. Belki sabun? Yok istemiyorsun. Neden ama bak ne güzel kokuyor? -Koku ve TEMİZLİK ANLAYIŞI.(?!) Koku alamayan köpeklerin polis köpeği olamama trajedileri!-

Yarım saat ve yarım dakika? Yarım yarım olan her şeye sahip olabilmenin verdiği farkındalık. Tam, asla olmaz. E çık banyodan. Bornozunu giyiver. Giydin  mi? Giydin. Salona git. Kocan orada. Mezarlığa dönüşen kanepeye oturmuş. Kayınvaliden ayakta. Elinde ses kaydı. Sen gir kocan ayağa kalksın ve sehpanın üzerindeki dövme makinesini döv. Gözlerinle. Git uzan mezarlığa. ÇIKAR BORNOZU. Onunla sevişiyormuş gibi. Açıver bacaklarını. Başlasın mı işkence?

((((((((((((((((((((((((((((((((((((((((((((((((((((((((((((((((((0))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))

Hayır, başlamadı. Açıverdim bacaklarımı ve üç adet kar tanesi doğurdun. Çıkıverdiler sahip olduğum en büyük delikten. Kocamın içine girdiler. Burun deliklerinden, gövdesinden, göz kapaklarından ve hop kocam bayıldı. Sonra ıkındım ve yine üç tane kar tanesi doğurdum. Bu sefer kayınvalidemin içine girdiler. Yine aynı yerlerden ve bu seferde o da bayıldı. Aradan on beş saniye geçti ve ben de bayıldım. Sonra bir ses duydum, gözlerim kapalı ve karanlığın içinde:

!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!

  • “Anne.”
  • “Ben mi?”
  • “Evet, anne sen.”
  • “Sen öldün ama.”
  • “Evet, anne.”
  • “Ben de mi öldüm?”
  • “Hayır.”
  • “Delirdim?”
  • “Sen zaten deliydin. Sadece biraz akıllandın.”
  • “Ben biraz kar tanesi doğurdum sadece. Niye doğurdum?”
  • “Ben doğurttum anne. Sana kar tanesi doğurttum.”
  • “Niye?”,
  • “Kar nedir bilir misin anne? Kar beyazdır. O kadar beyazdır ki bütün renkleri barındırmasına rağmen kusursuzdur. Kar tanesi de onun parçasıdır. Ben de sana kusursuzluk doğurttum anne. İnsanlara doğurarak kusursuzluk dağıtma imkanı verdim. Sen dünyadaki bütün renklere sahipsin ve kusursuzluk için kara ihtiyacın vardı. Ben de sana bunu verdim. İstediğin zaman bacaklarını aç ve insanlara kusursuzluk ver.”
  • “Sen kimsin? Kime canını verdin?”
  • “Ben senin oğlunum. Dünyaya gelemeyerek sana fayda sağlayamadım fakat sana bir mucize verdim. Bir deprem yarattım. Biz kendi dünyamızın depremleri ve mucizeleriyiz. Biz kusurluyuz fakat insan olduğumuz için kusursuzluk dağıtırız. Sadece sen bunu somut bir şekilde gerçekleştiremediğin için sana soyut bir şekilde transfer edildi. Bütün bunların kaynağını soruyorsun. İşte bunu açıklayamam.”
  • “Neden?”
  • “Açıklarsam yaptığım şeyin bir kutsallığı kalmaz.”
  • “Anlamıyorum. Kocam ve kayınvalideme ne oldu peki? Onlar artık kusursuzlar mı?”
  • “Evet. Onlar artık bütün kusurlarından arındılar. Muhteşem insan oldular.”
  • “Tamamıyla mi?”
  • “Asıl gerçek olan bütün olguların kusursuzluğuyla hem de.”
  • “Nasıl yani?”
  • “Ruhlarıyla yani. Çünkü bütün kusur ruhtadır. Beden zaten dünyaya gelmesiyle kusursuzdur.”
  • “Ben niye karanlıktayım? Niye seni göremiyorum?
  • “Sen hep karanlıktaydın anne.”
  • “Anlamıyorum. Bu benim iyiliğim için yaptığın bir şey mi yani?
  • “Evet. Hatta bunu bir ödül olarak düşünebilirsin. Beni yaşadığın dünyaya getirmediğin için sana ödül.”
  • “Dünya hakkında ne biliyorsun ki sen?”
  • “Kötü olduğunu biliyorum.”
  • “Ne yapacağım peki şimdi?”
  • “Gözlerini aç anne. Gözlerini aç.”

!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!

Açıyorum gözlerimi. Aynı evdeyim. Kocam ve kayınvalidem yoklar evde. Mezar koltuğun üstünde bacaklarım birbirine kapalı bir vaziyette ve bornozumlayım. Apış aramdan kan geliyor. Doğum kanı. KAR TANESİ doğurdum. KAR TANESİ.

Tuvalete gidiyorum. Külotlarım hep aynanın altındaki dolapta. Alıyorum iki tane külot. Giyiyorum üst üste. Aynanın üstündeki dolapta da petlerim var. Alıyorum onlardan da iki paket. Takıyorum üst üste. -DOĞUM YAPICAM SONUÇTA TEDBİR LAZIM.- Sonra yatak odama/odamıza gidip üstümü giyiniyorum. Pantolon kazak. Markete gideceğim. Ama kocam ve kayınvalidem hala yok. Neden yoklar? Umurumda değil. Ölen bebeğimin bana anlattığı şeyin gerçek olup olmadığını denemek istiyorum.

Dış kapıyı açıyorum. Dışarı çıkıyorum. Yıllardır içimde tuttuğum sigara dumanını üflüyormuş gibi. Onunla sevişiyormuş gibi. Market evin hemen karşısında. Gidiyorum. Marketin kapısının önünde bir anne ve bebeği var. Fırsat bu fırsat deyip açıyorum bacaklarımı. Kan boşalıyor deliğimden hissediyorum. İçimden kar taneleri fışkırıyor. Kadına, bebeğe, market çalışanlarına, diğer müşterilere herkese yayılıyor. Herkesin içine giriyor ve hepsi aynı anda bayılıyorlar. Sonra uyanıyorlar.

Çoğu yere düştüğü için ne olduğunu anlamaya çalışarak ayağa kalkacağını zannediyorum. Ama onlar sanki bir zıplama aletinin üzerindeymiş gibi ayağa dikilip kahkaha atıyorlar. Çok mutlular. Çok fazla mutlular. -KUSURSUZLUK MUTLULUK MU?-

Kadın ve bebeği el ele tutuşup dans ediyorlar. Kusursuzlar. Bedenen değil ama ruhsal olarak öyleler. O kadar güzeller ki apış aramdaki kanın aktığını bile hissetmiyorum. Dans sırasında bebek yere düşüp dizini kanatıyor. Ama hala mutlular. Daha önce hiçbir zaman bir yarayı gülerek tedavi etmeye çalıştığımı hatırlamıyorum. -POLYANACILIK MI ACABA? Mümkün değil. Bir polyana olarak meslektaşlarımın varlığını mutlaka algılardım.-

Yürümeye devam ediyorum. Karşıma yaşlı bir adamla genç bir kadın çıkıyor. Öpüşüyorlar. Onunla sevişiyormuşum gibi. Kadının elleri adamın beyaz saçlarının arasında. Adamın elleri ise kadının belinde, arkadan kenetlenmiş. Tam da yoğurtların olduğu bölümde önlerindeki market arabasıyla beraber öpüşüyorlar. Muhteşemler. Daha önce kimseyi en olmadık yerde öpmek istediğimi hatırlamıyorum.

Ekmeklerin olduğu yere geliyorum. Market çalışanı olan bir ergen. Sivilceleri patlak, bıyıkları yeni tellemiş. Daha fazla çıkmasın diye tıraş etmemiş. Biliyorum ekmek dizmeyi hiç sevmez. Hatta bir keresinde ekmekleri yere fırlatmıştı dayanamıyorum artık diye. Ama bu sefer bağıra bağıra şarkı söyleyerek ekmekleri diziyor. Hangi şarkı? Bilemiyorum. Hatta o kadar bilmiyorum ki bu şarkının var olmadığını bile söyleyebilirim. Daha önce hiç sevmediğim bir işi severek yapmadığımı hatırlıyorum.

İlerliyorum. Yönümü kasabın olduğu yöne doğru yüz seksen derece döndürüyorum. -APIŞ ARASAL YÜZ SEKSEN DERECE.- Apış aramdan akan kanımın daha soluk bir rengiyle bir süre kesişiyoruz. Niyetinin ne olduğunu anlamıyorum. Ama kasap bana bakıyor ve sadece kahkaha atıyor. Daha önce hiç böyle gülmediğimi düşünüyorum. Sanki ilk defa adet oluyormuş gibi bir korkuyla.

En son kasaya gidiyorum. Onu görüyorum. Onunla sevişiyormuşum gibi bakıyor bana. Daha önce hiç kimseye onunla sevişiyormuşum gibi bakmadığımı hatırlıyorum ve çıkıyorum marketten koşarak.

Eve giriyorum. İlk adımım ve hop bayıldım işte. Yine bir ses ve yine karanlık.

!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!

  • “Anne”
  • “Kandırdın beni. Hani ödüldü? Madem ödüldü ben niye etrafımdaki bütün kusursuzlara baktıkça kusurlarımı, eksiklerimi hissediyorum?”
  • “Evet, anne ödül değildi. Cezaydı.”
  • “Niye?”
  • “Anlamıyor musun?”
  • “Neyi?”
  • “Neyi mi?”
  • “Hapşu!”
  • “Sonunda be! Sabahtan beri hapşırtmaya çalışıyorum seni.”
  • “Ha?”
  • “Garip şeyler yaşadığın zaman hapşurduğunu ispatlayabileceğim herkese.”
  • “Ne?”
  • “…”

-“Seninleyken bu hikayeyi hissediyorum.”

– “Bitmemiş ki bu hikaye.”

– “Seninleyken bu kadarını hissediyorum.”

-“Anlamsız ve çok saçma.”

– “Evet.”