‘Ya bıraksana çocuğu!’ diyerek çekip aldı beni beyaz kıyafetli kadın, anneannemin elinden. ‘Abla yapma, çocuk ölmüş zaten. Canını acıtmayın.’ demesine aldırmadı anneannemin. Hızla büyük beyaz arabanın kapısını açtırdı o arabadan inen şoföre. Kucağında benimle birlikte ambulansın içine girdi. Ardından, onunla aynı kıyafeti giymiş yaşıtı bir kadınla, yine aynı kıyafetin erkeklere uygun olanı üzerinde yaşı genç biri de bindi. Beni, sert bir yatağa benzeyen yere uzatan kadın, arkasına dönüp ambulansın kapısını kapatmasını istedi. Beyaz büyük arabanın şoförü kapıyı hemen kapattı. Battaniyemi açtı beni anneannemin elinden alan kadın. O esnada kapıdaki adamın sesi geldi. Doktorlu ekip dediği bir şeyin gelmesini istiyordu. Genç olanı, beni anneannemden alan kadın, başparmaklarıyla göğsüme bastırıp kaldırmaya başlayınca ‘Ben yaparım onu abla. Sen laringoskopu takarsın.’dedi. Kadın, ona dönüp baktı. ‘Yapabilir misin stajyer?’ ‘Evet. Yaparım abla sen hava yolunu açarsın vakit kazanırız.’ Onlar böyle konuşurken diğer kadın da sol elimi tutmuş, sivri bir şeyi batırıp çıkıyordu. Genç olanı benim göğüs kafesimi kavradı. Başparmaklarını göğsümün ortasına bastırıp kaldırıyordu. İçinden de sayıklıyordu ‘1 v 2 v 3 v …’ O esnada göğsüme bir şeyler yapıştıran ve düt düt öten bir makineyi açan kadın ‘Biraz daha bastır. Göğüs kafesi tam inip kalksın.’ Dedi.
Sol elime sivri bir şeyi batırıp duran kadın, diğerine dönüp ‘Damar yolunu bulamadım.’ diye söylendi. ‘Ayağına geç bebekte ayak daha kolay.’ cevabını aldı. Ayağımdan mavi balık desenli çoraplarımı çıkardı. Elindeki sivri şeye benzeyeninden yeni bir tane daha çıkardı. Onunla sol ayağıma başladı. ‘Doktorlu ekip nerede kaldı ya.’ dedi bir aletleri çıkaran kadın. Ağzımı açıyordu bir yandan da. Genç olanı sordu. ‘Doktorlu ekip gelmeden hareket edemez miyiz?’ ‘Yok olmaz. Zaten normalde bu tür çağrılara doktorlu ekip yolluyorlar ama yanlış söylemişler. Şeker hastası bayılma diye söyledi komuta merkezi. Konversiyon sandık hatta biz duyunca.’ Ayağıma sivri şeyi batırıp çıkarmaya devam eden kadın cevap verdi. ‘Curcunadan tam anlayamamışlardır. Baksana bütün mahalle inmiş.’ İç çekip devam etti. ‘Hâlâ damar yolunu bulamadım.’ Diğer kadın dönüp baktı. ‘Baksana mor olmuş zaten teni. Zor olacak damar yolunu bulmak.’
O esnada kapı açıldı. Amcam ve anneannem, büyük beyaz aracın içine bakıyorlardı. ‘Abi nolur yapma!’ dedi anneannem, göğsüme başparmaklarını bastırıp kaldıran gence. Şaşırıp kalakaldı genç bir süre. Beni anneannemin elinden alan, şimdi de ağzıma sokacağı boruyu seçen kadın ‘Abi kapatsana kapıyı.’ diye bağırdı, büyük beyaz aracın şoförüne. Kapı hızla kapatıldı.
‘Abla neden böyle yapıyorlar ki?’ dedi genç olan. ‘Cahillik işte.’ dedi kadın. Sol ayağımda sivri şeyle duran kadın, ‘Ben hâlâ damar yolunu bulamadım.’ dedi. ‘Bırak.’ dedi diğer kadın. ‘Gel hava yolunu açmama yardım et. Şimdi doktorlu ekip yetişir zaten.’
İki kadın, ağzımı kocaman açtılar. Soğuk, gri ve ucu yuvarlak bir aleti ağzıma soktular. Ardından boru gibi bir şey geçirdiler.
O anda bir ses duydum. Genç olanı ‘Doktorlu ekip geldi.’ Dedi. Arabanın kapısı açıldı. İçeri, bir tanesi diğerlerinden yine yaşça genç iki erkek elinde çantalarla girdi. İçlerinden biri, genç olana ‘Sen kalp masajını sakın bırakma ben stetoskopla dinleyeceğim.’ dedi. Aynı zamanda kadınlara dönüp ‘Hava yolu açabildiniz mi?’ diye sordu. Ağzımın içine soktukları borunun dışında kalan kısmına, sıkıp bıraktıkları hava üfleyen, balon gibi bir şey takan kadın ‘Evet.’ dedi. ‘Ambuyu taktık bile.’ ‘Tamam. Ben stetoskopla dinliyorum şimdi ambu için.’ ‘Damar yolu açamadım ama.’ Dedi diğer kadın. ‘Tamam. Ben de deneyeyim.’ Dedi arabaya binen diğer erkek. ‘Olmazsa intraosseöz yapalır hastanede.’ Diye cevap verdi elindeki aletle göğsümü dinleyen. Üç yaşındaki ablamın oyuncağına benziyordu elindeki. Ablam da onunla ‘Ben doktorum. Hadi gel seni dinleyeyim.’ diyordu.
O esnada aracımız çoktan hareket etmişti bile. Anneannem, amcam ve evdeki diğerleri de gelecekler miydi gideceğimiz yere? Anneannemin beni çekiştirirken söylediği gibi, canım yanmıyordu onlar bunları yaptıkça. Çok sevdiğim arabalı battaniyem benimleydi hâlâ.
Araba, çok hızlıydı. Üstelik kötü de bir ses çıkarıyordu. Annem bir gün bu sesin benzeri evimizden geçtiğinde ‘Yazık, Allah şifa versin.’ Demişti. Acaba başkası da bu sesi duyunca böyle diyor mudur? Göğsüme başparmaklarını bastırıp kaldıran genç zor duruyordu sert yatağın üzerinde. ‘Sedyeden düşme dikkat et.’ dedi diğer genç olan. O da balonu, ya da anneannemin elinden alan kadının dediği ismiyle ambuyu, bir sıkıp bir bırakıyordu. ‘Yorulduysan değişelim.’ dediler. Ambulansa sonradan binenlerden biriyle değişti. O hiç parmaklarına ara vermeden diğer erkek gelip kavradı göğsümü ve ‘Bırak.’ dediği anda diğerinin elinin başparmakları göğsüme bastırıp kalkmaya başladı.
Araba durdu. Genç olanı savruldu düştü ambulansın içinde. Beni hemen o sert yatakta, yanıma ekledikleri öten makinelerle hastaneye götürdüler. Bir odanın içine alındım. Damar yolu dedikleri o şeyi açmak için, ambulanstaki erkeğin söylediği o garip isimli işlemi yaptılar. Sol bacağımın kemiğine bir şey batırdılar ve amcamın evimizdeki duvara, kardeşimle benim fotoğraflarımızı asarken kullandığı aletin sesi çıktı. Buradaki beyaz önlüklü bir kadın, ‘Stajyerlere şırıngaları verin onlar doldursunlar sen de yap.’ dedi onunla birlikte gelen beyaz kıyafetli kadına. Bu oda çok kalabalıktı. Kalabalık, hiç sevmem. Evimizde çok kişi olduğunda, gitsinler diye ağlarım hep.
Anneannem nerede acaba? Ben nefes alamayınca, evimizin yakınındaki dükkânını aradıkları amcam nerede? O götürecekti beni hastane dedikleri yere. Anneannem izin vermedi. Evdekilerin ağlamasına gelen komşular aramıştır o büyük beyaz aracı. Bunlar da rahat bırakmadılar ki beni. Hâlâ uğraşıyorlar. Her şey bu odaya gelene kadar çok kısa sürede oldu. Ama burada çok tuttular beni. Saatleri ezberleyemediği için annemin kızdığı ablam gibiyim şimdi. O, ‘Ne kadar oldu dersimi çalışalı?’ diye sorardı. Ben ‘Ne kadar oldu bu odaya gireli?’ diyorum. Ben de anlamam zaten saatlerden. Beyaz önlüklü kadın bağırıyor diğerleriyle. Bir yerden ‘Kaç aylıkmış?’ sesi geliyor. ‘Üç aylık. Doğuştan kalbi delikmiş. Dışarıda hasta yakınları geldiler. Onlardan duydum.’ Biri, ağzımın içinden derinlere bir boru soktu. Bu, diğeri gibi hava vermiyor, içine çekiyordu. Süt fışkırdı ağzımdan. ‘Ay, süt kaçmış!’ dedi birisi. Sesi, babamın ölümünü öğrendikten sonraki annemin sesi gibiydi, ağlamaklı.
Anneannem, amcam, dedem; onlar gelmişlerdir muhtemelen hastaneye. Annem ise evdedir. Beni hareketsiz görünce çığlık atıp donakalmıştı. O hâlde duruyordur öyle hareketsiz. Ablamı getirmemiş olsunlar. Hastaneden çok korkar o. ‘Onları bir daha görebilecek miyim?’ diye sordum yanımdaki beyazlığa. Ciğerlerime süt aktığında, onu görmeye başlamıştım. O zamandan beri onunla birlikte izliyordum bütün bunları. ‘İstersen görebilirsin. Ama onlar seni göremez. Konuşamazsın da onlarla.’ dedi. ‘Hadi artık, gidelim.’ diye ekledi. Onunla birlikte yükselmeye başladım. ‘Nereye gidiyoruz, yukarıya mı? Anneannem, babam ölünce ağlamaya başlayan ablama, babamın artık yukarıda yaşadığını söylemişti? Onu görebilir miyim?’ ‘Görürsün, istersen konuşabilirsin de.’ ‘Ablam da gelse onu görmeye olmaz mı? Çok özlüyordu babamı.’dedim. ‘Ona ben karar veremem.’ dedi beyazlık. ‘Ben yalnızca eşlik ederim.’