Ne bir uzuv ne bir söz insanı bağlar zincirlere. Düşünceleri, kalpleri göremez çoğu insan. O zaman bağlanırsın ancak zincirlere. Tek kurtuluş yolun gururdur. Atak beklersin karşından. Rahat etmez için. En azından kendimi daha iyi ifade edebiliyorum son zamanlarda. Dobra değilim ama düşüncelerimi ezdirtmem, benliğimden çıkmam. Belki sonra yok olur giderim. Öğretemem eşitliği, özgürlüğü. Önemli olan içimizdeki bu fırtına, bu fırtına dinmesin. Ama görsün kilitler, zincirler; hak versin. Bir uzvu, engeli, sözü üstün tutmam.

İstediğin gibi yaşayışını, seni mutlu eden şeyleri; üstündeki yükü, ufakça yaptığın esintiler alıyorsa vazgeçme esintilerinden. Belki zamanla… Belki zamanla kırılmaz dalların. Belki bir kuş konar yaşlı gövdene ve kalbine inanır senin, düşüncelerine sahip çıkar. Ama o kuş gelir bir gün kendisi kırar dallarını. Sen bekleyeceksin yaşlı gövden çürüyene dek. Bir gün gelir elbet gururu önünde.

***

Geldi ama gururunu öne alarak değil. Kendi doğrularını konuşturarak. Kendime kızmalıyım, açıklayarak ya da gerçekleri görerek.

Hür müyüm neyim, değilim

Yorgunluk esareti bedenimde

Eziklenecek kadar da hor değil

Gözükmeyen eller var boynumda

Uzatılacak diller de

Hor muyum neyim? Değilim

Gözükmemeye çalıştıklarım kadar

*Ağzından çıkan bir söz, kelime ve bunların toplamı cümlecikler dökülürken daha da uzaklaşıyorum. Canavar gittikçe çirkinleşiyor ve benim canavardan uzaklaşıyor olmam hoş karşılanmıyor. Oysaki kendi adıma iyi kararlar vermeye çalışıyorum. Pişmanlık duymamak ve vicdan azabı çekmemek için de elimden geleni yapıyorum.

*En önemli noktalardan biriyse içten fethetmek. Yavaş ve sakince kaburgaları açmak ve aralamak. Ses yükseldiği zaman indirgenirsin. Tüm çabalar ve oluşturmak istediğin, olabilecek madde oluşmaz. Yeniden bir madde oluşturamıyorum burada. Olabilecek bir madde oluşturmak içindir bu gayretim.

///

Şu anki halim her şeye tüm uzuvlara ve o siluete karşı normal olabilirdi. Fakat çok küçük yaşta başladı. Kim bilir kaç yaşındaydım. Pek de hatırlayamam. Altı mı? Ya yedi? Bilemiyorum emin değilim. Hep onu duyardım ya da başkalarını da. Hiçbir işe odaklanamazdım. Her daim bir korku vardı üzerimde. Ben o yaşlardan itibaren sesleri iyi duymaya başladım.

Şimdiki zamanda ise temkinli ilerleyişimi buna borçluyum; seslere. Hoş önemsemek ayrı konu. Eskisi kadar önemsemiyorum sesleri. İlişkilerimi kötü etkiliyor, berbat bir konuma sokuyor fakat kendimi de iyi etkiliyor. Mental açıdan biraz daha rahatım. Hayatım bir tercihten ibaret değil ama iki kutucuktan birini tercih ediyorum bir süredir. Olması gereken buymuş gibi. Arada derede. Bu en berbatı mıdır? Böyle düşünürüm. Yıllar geçer, yıllar geçer değişen bir şey olmuyor. İçindeki o duygular hala tazeliğini koruyor. Korku ve korkunun posası. Korku, sinir ve nefret bırakıyor ardında. Hangisi daha iyidir bilemiyorum başka sorunlar olmaması için rol yapmak mı? Elimizde olmayan ani çıkışlar oluyor. O an, o an hissettiğini yaşıyor ve hissettiriyorsun. Sonrasında olanlar ise çok daha farklı hissettiriyor sana. Her şeyi yaşayabilir ve o her şeyi biçebilirsin. İşte yine iki kutucuk çıkıyor karşına. Rol mu yapacaksın ilerideki başka sorunları engelleyebilmek uğruna? Ya da hissettiğini mi yaşatacaksın karşındakine? Ben ilk kutucuğu seçtim başta. Çünkü o siluetle zorlu bir yola gireceğim. Fakat geri tepti. Benim ilk kutucukta yapacağım bir tepkiyi verdi o ve ben de o vakit böyle devam edeceğim. Kendime verdiğim her türlü zarar kendime. Ben kendime, kendim ben’e zarar veriyor.

***

Sanki her seferinde hatalı bir davranış sergiliyordum ve bu durum böyle olmamasına rağmen beni yine her seferinde suçlu gösteriyor idi. Ne zaman geçecekti? Bir fikrim yok. Şuan tek istediğim en azından geçecek oluşunu bilmek olurdu fakat son’a varana kadar bu illetin peşimi bırakacağını hiç sanmam. On iki yıldır bırakmıyor ne de olsa, kendimi bildim bileli ve ben’lerimi oluşturmaya başladığım o sonraki yaşam.

\\\

Arkamda iz bırakmaya böylelikle alıştım ve bu hayatımın en etkili faktörü haline geldi. Suçluluk duygusunu üstümden atamıyordum. Bunun beni böyle etkilemiş olması çok gülünç ne de olsa birçok şeyi umursamadan halledebiliyor idim. Üstümden her çeşit duyguyu bir yerlere fırlattım ya da fırlattığım yerlere bakıp tam da o noktalara toprak, mermer, taş… evet bazen taşlara ve mermerlere denk gelmiş olarak buldum. Buna rağmen hiç gücenmeden, yorulurum demeden, zor demeden gömdüm. Ben bunları yapmış biriyim şimdi nasıl oluyor da senelerdir bu duyguyu içimden çıkarıp da fırlatamıyorum. Belki zamanında çok kez fırlatmışımdır fakat fırlattığım noktalara gidip gördüm bu sefer nerede kalmış ne kadar uzağa gitmiş diye baktım ve gömmedim. Her nerede olsun hiç gücenmeden her çeşitlisinden gömdüklerim vardı ama bu bir gücenme de değil. Yorulurum diye kazma küreği elime almamazlık yapmadım. Sadece, neredeymiş diye baktım ardından arkamı dönüp işimi gücümü halletmeye çalıştım. Halledebildim mi? Hayır. Denemedim mi? Hayır. Fakat olması gereken yolu denemedim, deneyemedim. Elime alsaydım kazma küreği belki de işi bitmişti çoktandır. Kendime aynı hissiyatı devam ettirebileceğim yollar yaratmaktan mesafeler uzatmaktan başka bir şey değil bu. Bir de üşenmeden her seferine mesafenin boyutunu hesapladım. Sanki iyi olanı yapıyor gibiydi, fark ettim ki arkamda ne kadar iz bırakmamaya alışmış olsam da bu felaket suçluluk duygusu yüzünden yapmıştım bunu. Meğersem bu duyguyu üstümden atamadığım için diğer duyguları gömmüşüm. Meğersem kendimi gömmüşüm…