Yıkılana kadar yumruklana duvar, kırılana kadar çarpılan kapı, camlar patlayana kadar açılmış müzik…

Basit bir cümleyle giriş gibi olacak ama insanların  gerçeklerle ciddi anlamda yüzleşmesi gerekiyordu. Çünkü bana göre hayaller bile olabilitesine göre planlanmazsa  boşlukların topluma salınmasından başka bir şey olmuyordu. Ve biz insanlar, boşlukları kurcalamayı sırf farklı olanı ve anlayamadığımızı büyük harflerle yazmak için hikayeler arıyorduk. Evet, başkalarının hayatına burnumuzu sokuyor acı ve pas tutmuş olayları günyüzüne çıkarıp bunlardan besleniyorduk. Acıyı ve pisliği seven bir toplumduk.  Bu nedenle çoğu olayı zaten çözebilecekken bile dallandırıp budaklandırıyorduk. Amaç çözüm değildi, amaç sorunlu bireyler olmaktan ve bunu popülarite haline getirmekten geçiyordu.  Acımızı başka acıları duyarak bileylemekten  ve acı yarıştırmayı sidik yarıştırmaya çevirmemizden geçiyordu. Halbuki bu toplumda gerçekten hasta bireyler vardı. Kimseye asla belli etmek istemeyecekleri kadar düşmüş insanlarda vardı. Ama asla günyüzünde onları göremezdik.

Hikayemi yıllarca merak ettiler. Benden nefrette ettiler. Bu iki cümleden eminim. Çünkü nefretten emin olabilirken sevgiden asla emin olamadım.  Her kelimem sanırım kavgaydı. İki dengesiz genin dünyaya bırakabileceği kuşkusuz en büyük silah çocuklarıydı. Her şeyi vurabilirdi bu çocuk; ben de öyleydim. Yerine göre sevgiyi yerine göre nefreti vurabilirdi. Hedefi sanırım bu iki genin yaptıklarının izi belirliyordu. Son zamanlarda konu biraz daha değişti; kentsel dönüşümdeki gibi, aynı işlev aynı eksik aynı tiplerde tasarlanan,  imara  açılan yerlere dikilen ahmak binalar gibiydik. İdeal çocuklar olmamız isteniyordu. Hedefi aynı tutmak aynı anda o noktaya binlerce kurşun değil miydi? Ya o çok güvenilen hedef binlerce kurşunu kaldıramazsa? Yıkıntının altında kalacak bizler değil miydik? Toplumdaki genlerin yeni nesil genlere yapmak istediği şey bozulan kumandayı vurarak tamir etmek gibiydi ya da nasıl çalıştığını bilmediği makineye aptal programlar yükleyip, kurcalayıp, toptan yok etmesiydi.

Bizler makine değiliz, ‘’en azından bu tarihte değiliz. ‘’  gelecek tarihte daha az kurcalanmak üzere!  Adiós

 

Ceren Kartal