Henüz mesai saatimin dolmasına on dakika kala patronumdan erken ayrılmak için izin aldım. Biraz rahatlamaya ihtiyacım vardı ve son günlerde yaşadığım olaylar beni oldukça yormuştu. Yalnız yaşıyordum kimim kimsem yoktu pek. Yaşadığım mahalleyi sevmeme rağmen onların beni pek sevdiklerini sanmıyorum. Sonunda burada kiracıydım ve tahmin edeceğiniz üzere hem kiracı hem bekar olan erkekler mahalle sakinleri ve özellikle de ev sahibi tarafından pek sevilmezler. Ben de onlardan biriyim işte. Evden kovulmamak için her ay kiramı vaktinde ödemeye gayret ediyorum. Ev sahibimle de pek sorun yaşamadık bugüne kadar. Zaten eve çağırabileceğim bir kimse olmadığından o yönden bir şikayet almam pek olası değil. Neyse işte izni kaptım ve doğruca sahile gittim. Son günlerde kafamı kurcalayan birisi vardı. Bu birisi benim bütün hayatımın seyrini değiştirebilecek kadar etkilemişti beni. Bizim yan odada çalışan ve benim gibi bir memur olan hanımefendinin ta kendisiydi bu. İşe alınalı bir hafta olmasına rağmen başta patron olmak üzere herkesin sevip saydığı ve işini iyi yaptığını düşündüğü bir kişiydi. Ben henüz konuşma cesaretini bulamamıştım kendisiyle. Ne diyecektim ki hem konuşsam da? Onun kadar güzel bir bayanın hakettiği güzel ve şaşalı cümleleri konuşamazdım ki ben. Hem karşısına çıkıp konuşabilecek kadar özgüvenli de değildim. Ama daha ne kadar böyle gidecek ? Ben uzun yaşayacağımı hiç sanmıyorum. O yüzden acabalarla dolu bir hayat yaşamak istemiyorum. Bu sıkıntılar, stresler, toplumsal baskılar, gelecek kaygılarım beni zaten yeterince bitirdi. İnanıyorum ki bu kadın benim son derece düzenli olan hayatımda bazı şeylerin yerini değiştirip düzeni bozacak. Ve sanırım kafamdaki illet düşüncelerden, karamsarlığımdan ve sıkıntılarımdan beni kurtaracak olan ‘’kurtarıcı meleğim’’ de o.
Daha henüz sesini bile duymadığım, beni tanımayan bir kişiyi öyle çok seviyorum ki belki bu sevgi onu tanıyınca biter ve yerini alışkanlığa bırakır diye korkuyorum. Hiç konuşmasak mı acaba? Saçmalık. Hayatımın sonuna kadar bir kadına platonik olarak aşık kalacak kadar da kötü durumda değilimdir herhalde.. Bilemiyorum. Sanırım onunla konuşacağım ve bu kararı sahilde oturup bira içerken sızmadan önce aldım. Ne kadar sağlıklı olduğundan emin değilim.
Temizlik görevlileri tarafından uyandırıldığım bir sabah daha. Adamlar da iyi çalışıyor ama takdir etmek lazım.En kısa zamanda belediye’ye bir tebrik e-maili atmam lazım sahil görevlilerini iyi seçtiği için. Beni kaldıran temizlik görevlisine teşekkürümü edip kolay gelsin dedikten sonra işyerime doğru yürümeye başladım. İş yerimin yanındaki otobüs durağının oradan geçerken bir otobüs yanaştı ve yolcularını indirdi. İnenler arasında o da vardı. Öylesine bakakalmışım ki onu görünce, sanırım dikkatini çekmeyi başardım ve yanıma gelip ‘’Günaydın, nasılsınız’’ diye sordu. Ben ise cevap olarak kendimden beklenmeyecek bir özgüvenle ‘’Çok güzelsiniz’’ karşılığını verdim. Anlamadı ve o soru soran ve dediklerime bir anlam verememiş tonda ‘’Efendim?’’ dedi.
Hazır kendimi rezil etmişken kaybedecek başka hiçbir şeyi olmadığını düşünerek iş çıkışında benimle vakit geçirmek ister mi diye sordum. Biraz şaşırdı ama kabul etti.
Bütün mesai boyunca öylesine mutluydum ki anlatamam. Hayallerimi süsleyen bu kadınla sadece iki kelime edebilmeme rağmen ondan çok daha uzun bir konuşmanın sözünü almıştım bir nevi. Bütün işleri çabucak bitirdim ve mesai saatim bittiğinde dışarı çıkıp onu bekledim. Beş dakika içinde o da geldi ve bir şey söylemeden yürümeye başladık.
Dün benim sızıp kaldığım bankın önüne kadar hiçbir şey konuşmadan yürüdük. Sonra ben oturmak isteyip istemediğini sordum, olur dedi. Oturduk. İlk önce biraz iş hakkında konuştuk öyle birkaç boş laf işte yok patronun karısı şöyle yok bizim fotokopici çok yavaş falan filan. Sevdiğim kadının yanındayken bu şeyleri konuşmak bence zaman kaybından başka bir şey değil. Konuyu değiştirmek amacıyla ona adını sordum ve biraz kendisiyle alaklı sorular sordum. Ve tam da o konuşurken lafının ortasında ona seni seviyorum dedim. Bunu bir filmde veya kitapta görmüştüm galiba aynen böyle yapmıştı oradaki erkek de. Sonra kadın da karşılık vermişti ve öpüşmüşlerdi. Ve bu hareketimden sonra gerçek hayatın asla filmlerdeki gibi olmadığını anladım. Özgüvenli olmamdan etkilenir ve sanki o da beni seviyormuş gibi davrandığım bu kadından hayatımın en büyük darbelerinden birini yemiştim. Beni asla arama bir daha diyordu, beni asla arama, ben sana göre değilim, ben kimseyi sevemem, kimseye bir şey vaadedemem. Benim kendime bile hayrım yok gibi laflar söyledi sonra da kalkıp gitti. Arkasından koşup kolunu tuttum. Kendisini sadece sevdiğimi ona gerçekten değer verdiğimi ve ondan bir beklentimin olmadığını söyledim. Hala aynı şeyleri sayıklıyordu ve birden gözyaşlarını daha fazla içinde tutamayıp ağlamaya başladı. Yardımcı oldum ve yine aynı banka dönüp oturduk. Neden dedim neden böylesin, o güzel gözlerine yazık dedim lütfen ağlama. Durdu. Beni neden seviyorsun dedi. İnsan nedensiz de sevebilir birini, illa ki o kişinin bir özelliği olacak değil ya. Sevmek kalple olur beyinle değil zaten beyinle sevilseydi imkansız aşk diye bir şey olmazdı dedim. Sonra çok abarttığımı farkedip sustum. Başından geçenleri anlatmaya başladı. Anlattıkça daha çok ağlıyordu. Onun anlattıkları beni derinden etkilemişti ve o anlattıkça benim ona karşı hissettiklerim daha da büyüyordu. Anlatmayı bitirince durdu ve yüzüme baktı, bütün bunlara rağmen beni sevdiğini hala söyleyebileceğine emin misin? Aslında söylemek yerine hissetmek demeliyim. Hala beni seviyor musun? Bütün bu yaşanmışlıklarımla, iğrençliğimle, yaptığım kötülüklerle? Hayır dersen saygı duyarım elbet ama evet dersen de ne yapacağımı bilmiyorum. Cevap olarak evet dedim ve o da aynen dediği gibi ne yapacağını bilemedi. Oturduğumuz banktan denize baktık, o mavi sonsuzluğa..