I
–Hadi kızım, yemek hazır!
Diye boğuk ve derin bir sesle kendine geldi. Cevaplanması gereken e-postalara bakıp onları yanıtlamakla o kadar uzun süre oyalanmıştı ki, gözlüğü ve monitörü bütünleşmiş, bilgisayarı ve beyni arasında bir engel kalmamıştı. Parmakları istem dışı çalışan bir makine gibi bu ilişkiyi devam ettiriyor ama nasıl devam ettirdiğine dair ne bir şüpheye ne bir gecikmeye sebep oluyordu.
Ses o kadar da boğuk değildi aslında. Annesinin gırtlağından çıkan “Yemek hazır!” duyurusu üst komşuya, Filiz’e ulaşmasından daha ulaşmış, üst komşu Filiz’den daha önce tepki vermiş ve ayağını zemine vurarak sese cevap vermişti. Filiz’in bilgisayarla arasındaki bu mükemmel meditasyon, annesinin sesiyle bölünmüş, gözlerindeki ve parmaklarındaki belli belirsiz ağrı, bu hafif uykudan uyandığını belli etmişti. Çocukluğunda annesinden öğrendiği gibi ve çocukluğun merak dolu haylazlığıyla odadan mutfağa bağırdığı zamanlar hatırına geldi. Zaman, “Anne, yemek hazır mı?” diye bağırmasını törpülemiş, hem bir ofis kızı terbiyesine sahip olduğu için bağırmamasını hem de Anadolu kızı terbiyesinde, gerekirse sofrayı kendi kurmasını öğretmişti. Ama yine de eski bir mirası kucaklar, bir emanete sahip çıkar gibi seslendi:
–Geliyorum!
Ellerini klavyeden kaldırdı, gözlüğünü çıkarıp gözlerini ovuşturdu. Bu ovuşturma, bir anlığına da olsa her yeri bulanıklaştırmış, göremediği uzağın yanına, yakını da görememeyi eklemişti. Ayağa kalktı ve birden ayağa kalkmanın takıntılı eski sevgilisi olan hafif bir baş dönmesi onu takip etti. Artık dünya biraz bulanık ve biraz sallantılıydı. Ancak Filiz, köklerinden güç alarak gözlüğünü taktı, uzakta ve yakında olacakları göreceğini umarak sallanan dünyayı durdurdu ve ilk adımını attı.
II
Filiz’in babası Kadir Bey hâlâ işteydi. Filiz’in evden çalışan bir iş kadını olmasını yadırgamış, bir yuva kurmasını ve çoluk çocuğa karışmasını umduğu biricik kızını her sabah ve her akşam evde görmekten sıkılmıştı. Dede olma vaktinin geldiğini hissediyor; akranları gibi torun sevmek, torununa çeşit çeşit oyuncak alıp onunla oynamak istiyordu. Ama Filiz, babasının zamanındaki kızlara hiç benzemiyordu. Görücü usûlüne alıcı değil görücü gözle bakıyor, ataerkil bir aile yapısından ziyade eşit sorumlulukların alındığı bir yuva düşlüyordu. Beyinin hanımı olmak değil, eşi olmak istiyordu.
Babası işten henüz çıkmış, yolda olmalıydı. Sofradaki boş tabağı, karısı ve kızı onu bekliyordu. Emekli olduğu için az ücretle çalışıyor, evde geçireceği zamanını işte harcayarak torununa iyi bir gelecek hazırladığını, yuva kurmadığı için de kızını cezalandırdığını düşünüyordu. Yine de Filiz’i çok seviyordu. Filiz de bir gün biricik babasının inadının kırılacağına inanıyordu.
Yemeğe evin direği gelmeden başlamamak eski bir âdetti. Bu sırada annesi, düdüklü tenceredeki yemeğin altını kapatmak için mutfağa yöneldi. Ve ev telefonu çaldı:
–Alo?
–Ben İlçe Emniyet Müdürlüğü’nden Komiser Yardımcısı Selim. Kadir Toprak Bey’in evi mi?
–Evet?
–Kiminle görüşüyorum?
–Ben kızı Filiz. Ne oldu Memur Bey, babama bir şey mi oldu?
–Babanız ATM’den para çekerken gaspa uğramış. Vermemekte diretince de rehin alınmış. Biz olaya intikal ettik ancak babanız fenalaştı. Gaspçılardan da bazılarını yakaladık, bazıları kaçtı; peşlerindeyiz. Babanızı ilçe devlet hastanesine kaldırıyoruz. Gelebilir misiniz?
–Hemen geliyorum.
Filiz, az önceki telefon konuşmasının etkisiyle sersemlemiş, annesine durumu nasıl söyleyeceğini ve onu nasıl sakinleştireceğini düşünüyordu. Mutfağa doğru yöneldi ve başlangıcı yüksek, sonu kısık bir tonla seslendi:
–Anne!
Tam o sırada düdüklü bu anı bekliyormuş gibi patladı. Patlamanın etkisiyle mutfak kapısının camı parçalanmış, cam parçalarından bazıları Filiz’in gözlüğüne çarparak sofraya sıçramıştı. Bakışlarını mutfağa çevirdiğinde yerde yüzüstü yatan annesini gördü. Düdüklü patlamış, patlarken ocağı ve mutfaktaki tüm camları parçalamış, düdüklü içindeki etler tavanda belli belirsiz izler oluşturarak mutfağın ötesine berisine dağılmıştı.
Filiz dizlerinin üstüne çöktü, biricik babasına bu haberi nasıl vereceğini; babasının ve annesinin iyi olacağını, kendisinin iyi olacağını babasına nasıl söyleyeceğini düşünüyordu.
Mert Bayram