Korkuyorum;
İyi giden ne varsa berbat etmekten korkuyorum. Korktuğum için berbat etmem, berbat ettiğim için de korkmam kaçınılmaz elbet. Birbirini besleyen iki uyumlu kaynak. “Kaşıdıkça kaşınan, kaşıdıkça yayılan, yayıldıkça kaşınan ve yayıldıkça yayılan bir asalak!” Kurduğum cümlenin her bir kelimesi ile çenem kasılıyor, dişlerim gıcırdıyor, boğazımdan bir hırıltı eşlik ediyor ve giderek göğsümden çıkıyor sesim. Ve enteresandır, bu kadar zor bir cümle, tek nefeste çıkıyor boğazımdan.
Kendimden, yapacaklarımdan…
Sevdiğin herkese zarar verdiğinden eminsen birini nasıl seversin, bunu sadistlikten ne ayırır? Ölümün dahi amacı bu kadar net iken ben neden bir elimde sümbül bir elimde süngü tutuyorum? Dudaklarım lav öpsün, dilim tavda dövülsün; söylemek istemediğim her şeyi söylüyor ve söylemek istediğim her şey için birer ömür daha susuyorum. Susuşlarım kelebeklere gün olur diye umarak yaşıyorum; susadıklarım bakışlarına gömüldü çoktan. Söylediklerim ise, iyi geçebilecek her günün içerisine kasvetli bir bulutun tohumunu ekiyor.
“Bulutlar ne zaman kötü hissetse, kendisini kendisi yapan her şeyden vazgeçme eğiliminde. Ne kadar tanıdık…”
Olduklarımdan ve olamadıklarımdan.
“Avare” kelimesinin sözlük anlamına bakıyorum. Hissiz sapsız geziniyorum. Kulaklığıma kapanıp birkaç hüzünlü şarkı dinliyorum. Bazıları hayatın kaliteli birer çakması, majör başlıyor. Sözler, dikine birer kesik de açsa bileklerime, duyduğum tüm melodiler mutlu. Benzerlik bu kelimede yatıyor; kontrast, karşıtlık. Sanatçı, eserine özen göstermez mi, gözü gibi bakmaz mı? Sevilmesi için yarattığı bir olguyu nasıl bu kadar berbat işledi Tanrı?
His arıyorum, tecrübem yok.
Var oldukça…
Bir dönemden geçmiyorum. Bildim bileli böyleyim. Bir mimik. Her şey olabilen, ama kendi olamayan bir “varlık.” Kendi formu dışında her formda var olabilen bir “varlık.” Aynaya her baktığında yalnızca o andaki kimliğini gören, adapte; kilden bir adam.
Yok olan.
Bu arada, merhaba.
Ben hayatımın cahili. Basit bir karmaşanın ürünüyüm. Bir korelasyon da sunmuyorum sizlere. Ben Şebeş Savaşı’nın Avusturya’sıyım. “Kendim hariç herkese faydayım”/”kendim hariç herkese zararım.” Sınıfın garip çocuğu, otobüsün arka koltuğundaki kulaklıklı yolcuyum. Fırtına vakti kordonda yürüyen iki kişiden biriyim.
Ben, ölülerin şükür duasıyım.
“İstediğim bir anda ölmeyi, istemediğim bir anda ölmeye tercih ederim. Ya sevdiğim bir işim, bir hayalim, bir umudum, bir eşim, bir kedim olursa? Ya mutlu olursam, o zaman ne olacak? Bana mutlu olmayacağımın garantisini verebilir misin? Hayır, veremezsin. Ve hayır, mutlu ölmek istemiyorum. Onca şeyi kaybedeceğimi bilerek ölemem.”