Şuur devrinde şiir susar, şiir devrinde şuur seyirci kalır. İçinde bulunduğumuz zaman, galiba birinci devreye aittir
Ziya Gökalp’in de belirttiği gibi insanın en temel hakkı olan yaşama özgürlüğünün barbar, taze kana aç, geniş ve vahşi bir kitle tarafından tehdit altında olduğu bu dönemde elbet edebiyat ve şiir sesini biraz alçaltarak yerini şuura bırakmalıdır. Terörün kanıksandığı, yarattığı yıkımın tarihler ve istatistiklerden ibaret kaldığı, genç yaşta noktalanmış hayatların ardında yalnız birtakım “kınamalar” bıraktığı bu dönemin normal sayılması mümkün değildir. İnsanların, çıplak yüzüne nefretle baktığı politika ve bürokrasi ağının kapalı kapılar ardında dönen, milyonların hayatını karartacak derecede korkunç plan, eylem ve saldırılarına hiç yoktan kurban gitmesinin bize çok önemli konularda tekrar ve tekrar adaleti sorgulatması gerekir. Askerinin ölümü üzerinden soyut milli duygu mastürbasyonu yapan kitle, uluslararası kirli kalemlerden habersiz sivillerin ölümünden nasıl bir kitle afyonu çıkarıyor acaba ? Bugünlerde ağızlarda sıkça dönen “istikrar” kelimesinin bu afyonlardan biri olduğuna şüphe yoktur. Bireylerin başına gelen felaketlerin birkaç siyasi düzenleme ile kökten çözüleceğine inanan kitlenin ise (hiçbir şakası olmadan söylüyorum) acilen ilkokul sıralarına dönüp hayat bilgisi dersinden yaşadıkları eksiklikleri tamamlaması gerekir.
Bu yazıda ne bir abartılı duygu sömürüsü ne de herhangi bir siyasi oluşuma kapı aralayan propaganda vardır. En temel amacı topluma o hasret kaldığı bilinç duygusunu sanal gösterişlerden uzak şekilde geri kazandırmak olan bu yazının çeşitli ortamlarda gerek sesli olarak okunması gerekse elden ele gezdirilmek suretiyle halka açılması gerekmektedir.Mezhepsel ve etnik terörün en büyük kurbanı olan vatandaşların böyle bir dünya içinde bulunmuyormuşçasına kapalı kapılar ardında üç maymunu oynaması doğru değildir.
Yazının en başında da belirttiğimiz gibi topluma hak ettiği hakkını teslim etmek en başta edebiyatçıların görevidir. Sanata hayran kitle genel olarak güncel bilgiler veyahut özgürlükçü fikirler ile dolu olduğundan bu aydınlanmanın ışığını en basit toplum birimlerine kadar yansıtması hiç zor değildir. Yeter ki aydınlar, Türkiye üst üste böyle acılı günlerden geçerken bunun bir lütuf ya da lüks değil bizzat kolların acilen sıvanması gereken bir vazife olduğunu anlayabilsin. İşin belki de en yorucu kısmı buradadır. Fakat bu dahi gözümüzü korkutmamalıdır. Cesur insanların ve cesurca davranışların olmadığı yerde korkakların mevki makam sahibi olmaları normaldir ancak en ufak bir sivriltide oturdukları yer kolayca sallanır. Gün, ölümlere kayıtsız kalan arsız, şahsiyetsiz makam sahiplerini insanlıktan yoksun bir şekilde huzurla uzandıkları divanlardan uyandırma günüdür. Gün, hareket günüdür.