kırık dökük bir geçmişi taşıyorum benimle her yere

kalbimin duvarlarına çarpa çarpa nasır tutmuş bir bavul elimde

ruhu ağır çeken çocuklardık biz bu doğumdan beri böyle

elli beş ve bir de yarım kilo

hep bir yarım-

güzel çocuk bana bir daha bak,

sıkı tutacağım o tırabzanı yuvarlanmayacağım aşağı

gözleri memleketimdeki denizler gibi varla yok arası

üzerinden bir mutfağın baharatlarının kokusu yükselirdi

bacaklarının arasında annesinin çiçekli basma elbisesi

ellerinden yediğim fındık mıydı ceviz mi yoksa umudumu mu yemiştim ellerinden

derme çatma salonunda bir çay demlemişti sıcak sıcak

üstümü örtmüş beni öldürmeyecekmiş gibi öpmüştü

deli kadın beni tekrar odana al,

ayık olacağım bu sefer masanda peçetelerden notlar bırakmayacağım

aynı trenin aynı vagonuna bindik, bindiğimiz gibi göz göze geldik diye

kader sanmıştım, ruhumun ikizi

sonra onu bir ülkenin sınırından bıraktım

hatırladığım her şey biraz bi’ yarım

mutsuz, çaresiz kadın, bana bir kez daha sarıl

senin teninde çocukluğumun kokusu vardı

anısı geçmişe gömülmüş yorgun adam

senin hakkında yüzyıllarca susacağım

senin yüzün zaten kızarmaz ama, bırak benimki de ak kalsın

aslında bir ses versen her şeyi anlatacağım

bu şiiri sana yazdım

kelimelerden paravanımın ardında soyunacağım