yorgun bir aylak

serseri kılığında bir meczup

olduğum

bir parlayıp

çokça kaybolduğum

yıllar boyu

düştüğüm dipten

doğrulmak uğruna

dizelerde kendimi avuttuğum

doğrudur

 

şiirin ve müziğin uğultusunda

başımı parkta

ahşap bir masaya koyduğum

dumanla ve sıvının ruhuyla boğulduğum

doğrudur

 

kendimi eski üstadların

kendimi gariplerin

yerine koyduğum

öylece

varlığın kabuğunu soyduğum

orada

iç titreten imgeler bulduğum

trajedimi kimi zaman iyiye yorduğum

doğrudur

 

mutluluğa inat

şüpheci sorular sorduğum

hem gerçekçi

hem şizoit olduğum

doğrudur

 

berk kuşlarıyla

calvino’nun sığırcık sürüsüyle

teselliden medet umarak

konuştuğum

doğrudur

 

akçaburgazlı yekta ile

davut’un yanına oturduğum

yalnızlığıma

kara taştan tapınak kurduğum

doğrudur

 

anlaşılmamaktan çekindiğim

anlaşılmaktan domuzuna korktuğum

ölesiye sevgimi

ölümlü sevdiklerimden koruduğum

doğrudur

 

bir ihtimal kendimden kurtulurum diye

hakikatleri okumayı unuttuğum

yıldızlara dair düşlerimi kuruttuğum

zifiri uykuların

uzunluğuna tutunduğum

yok olamadan

bir hiç olduğum

doğrudur

 

kimsenin düşmesini istemeyeceğim

metruk kuyuların dibinden

ışık kirlisi gökyüzüne

bakışlar atıp durduğum

oradan mevsimlerin kokusunu

çarpık soluduğum

tüm bu çatallı seslenişleri

cılızca titreştirip sunduğum

hüznüme güzellik buyurduğum

doğrudur