hayatı derinden anlamak,
dibini görmeden geçerek denizi
olgunlaşmak, pişmek
ta ötesinden yansıyan zamanın piyonlarına güvenmek
yorgun belleğimde yeri hala korunan tek parçadır.
bakışlarım ölü, canlısını gören eline bir ayna alsın
önce kendine sonra bana baksın, fark yok, ne acı.
bakışım, olgun
at üstünde perdesi kapalı bir gelin, kuşağı bağlı, tek noktaya sabitim
bu bir aşkın doğuşu.
aynı kalan olmadı, gözünü açtığından beri kör dilenci
elini kapadı insanlara ve döndü tanrıya yüzünü, kanatlarını açtı
bu zamana kadar saklı, kolilerde saklanmış
yoldan geçen insanlarsa sahiplenmez hiçbir duyguyu
ortalık malıdır duygular, kişiselleştirilemez
kişiselleşirse pasifize oluruz, bilime aykırı
orta yolu da hazırdır cepte
aşk kimyasal bir etkileşim
orta yolcular bu yüzden insanlığını kaybetmiştir.
ve dilenciyi zorunda bırakmışlardır bazı şeyleri söylemeye
yaşamak bir yük ki hangi teraziye çıkarsa çıksın ağır basar
işte gözümü açtığım o ağaçlar her sabah değişiyor
bu bahçeler o bahçeler değil artık
günden güne soyunuyorlar
renklerini sarıya bırakıyorlar ki hiçbir laboratuvar ortamında böyle bir sarı yoktur
belki bir başka çift göz farklı görüyordur o bahçeleri
mavi, gerçek gözlerle birlikte uyanmak isterim o sabahlara
aynı yere bakıp farklı renkleri görmek isterim
henüz kırık kemiklerimle yaşattığım kanatlarımın altında
dalgaları hissetmek isterim, dalgaların dokunduğunda can verişini hissetmek
hissedememekten de korkarım, yaşanmaması önemsiz
ve en çok korktuğum
gözlerimi her kapadığımda önümde belirmesi
farkına varmadan kapatıp açarken gözlerimi
artık bir sebebi varmış gibi hissettirmek
hüküm sürmek saniyelere
karşısında durabileceğim bir güç değil
tebrik ederler bir bakış için
ki bir bakışım on üç dakika
bakışım, kendi diktiğim put
zayıflıklarımdan arındım derken
baltayı savurdum etraflı
eksik kalacaktır bakışlar eminim, ne kadar istesem de en tepesine yerleşsin
elimden geleni yapacağım kesin
bunun meleklere yazılmış bir aşk şiiri olmadığı kadar
uyandım, okudum, uzunca bir mektup yazdım
sevgili kim bilir
Kemal Gökçay