siyah beyaz bir filmin içine yanlışlıkla bırakılmış gibi yaşıyorum yine.

süslü kelimelerin samimiyetsiz ahenginde kayboluyorum.

saçma sapan bir suçtan hüküm giymiş mahkûmlar kadar masumum.

elbet anlayacak birileri.

marketten şeker aşırmış çocuklar kadar dolu ceplerim yiyemediklerimle

idama gönderilen genç bir öğrencininki kadar fazla

sana bir türlü söyleyemediklerim.

anlatsam her şey yoluna girecek gibi –di li geçmiş zamanda.

fakat duyulan geçmiş zamanın rivayeti bile

daha inandırıcı geliyor söylenen sözler arasında.

küçük bir çocuğun vazo kırmış ruh halindeyim.

eski bir gardırobun içine saklanıp saatlerce uyuyasım var.

birileri beni bulduğunda bağırışlar, haykırışlar duymak istemiyorum çevremde.

kaybolmuş fakat

büyük uğraşlar sonucunda bulunmuş küçük bir kız çocuğu gibi davransınlar bana.

şımarmak,

ağlamak,

boynuna atlamak istiyorum birilerinin.

bahçede saklambaç oynarken kaybolmuş gibi en güzel anılarım.

hissettiklerimi gömdüğüm çukurun yerini unutmuşçasına bakıyorum etrafıma.

donuk yüzler arasında tutunacak bir mimik, bir hareket arıyorum umutsuzca.

 

bazı bekleyişler hiç gelmeyişlere tanık olur derler.

ve bazı gelmeyenler de bazı bekleyişleri sonsuzluğa sürükler.

geçip giden günler eskide kalmış diğer günleri maziye yollarken,

usul usul ilerleyen bir trenin üstünde özgürlüğe koşuyor gibiyim

ne kadar hızlanırsam hızlanayım,

geri dönmek zorunda kalacağım.

ve ne kadar özgür olursam olayım,

trenin içinde yol alan bir kafes kuşuyla

gideceğim yere aynı anda varacağım.