ağlamayın, demişlerdi, o müthiş uğultu sırasında
bana gelene kadar elden ele verilen
bir savaş bitti ve geçiliyordu sonrakine
annannem bu hırkayı benim için ördü
ve giydirdi diyorlardı düşünde

ben ellerin uzanmadığı nerdeyim
eksiğim salıncaklar uygun değil ve fırtına
güz dediğin uzun bir savrulmanın ikincisi
sokağın başına gölgeler dikilmiş
çocuklar yeni bir oyun kuramıyor sonunda

düşün dağları vardı çürümüş aylardan
dar gölgesinde yaşanmaz artık evlerin

buraya nerden geldim gözümü açtığımda
hangi şiirden geldi Lorca’nın defne kokusu
Leylâ dün mü sevmişti karanlık
uzun elleriyle göğü tarazladığında
tarihin çıkmaz sokaklarda beliren namlu
değme ölümlerin öcü birikiyor aşklara

dışardaki bir kentin sözü ediliyor
yüzüm annemin soluğuyla yağız
devleri ağırlayacak bir bahçemiz bile yok
üzgünüm dokunmadığım her şeye
büyük gemilerin dönmüyor kuşları uzaktan
hayal, aşk ve sabah bir ulamadan farksız

adımı bir bumeranga çeviriyorum
döner sahibine bir gün diye
gelip kırıyor aynaları bir gölge

rüyalarımın denizlerinde kesiliyor yolum
kendimi bağladığım yelken direği
donmuş bir sesmiş meğer
kıyılara seriyor gece serin gövdesini
ve bir domuz bile değilim büyücünün gözünde

ağlamayın, demişlerdi, o müthiş uğultu sırasında
hatırlıyorum kırıklarımın izleri hâlâ

gülüşüm çil kanatlarda hafiflesin
yazın düşük yaptığı yüzümdeki yağmurda

ağlamayın, demişlerdi, o müthiş uğultu sırasında
her insan bir atın yanısıra doğmuştur
uzar gider karartması bu dayanılmaz hüznün
okunaksız, pencerelerde bir şey durur
hangi çölü bitirdik ki yenisine başlıyoruz
ayarttığımız hiçbir bedevî yok şimdi yanımızda

sonsöz

ben yine de inatla çıkacağım bu tepeye
tanrıdan önce beni içimdeki gök öldürür.