gövdenin ortasından iki göz bana bakar

böyle çıplaksın bir ayıbı örter gibi

iki boyuta indirgiyor hacmini perdeler

tahrik eden bir siluetsin loş odalarında

şehir denen kargaşanın

sırf çıplaksın yalnız rujun bordo

 

dönerken dünya en ilkel haline

tarihin raflarını tozutarak

fırlatıp atmak gece denen nevresim denen

toprak denen şaka denen

allah denen konfeksiyon denen bütün örtüleri

en sade haliylesin keşmekeşin

yataktaki dağınıklık olarak

en saf beyazsın

çarşaflara

 

üzümün sıcak şarabın kaynar

kadeh kaldırıyoruz banliyölere

orada gürültü yapabiliriz

 

batık güneşlerden kıvılcım

ve alev dokunulmaz ve alev titrek

rüzgâr şekil veriyor

senin de vücut hatlarına

 

ateşgedesin

etrafındayım

 

üstelik ateşe veriyorsun dağ başlarını

gayrı dağların dumanı yüzüdür göğün

cehennemi yeter nefesin tutuşturmaya

akan ağzın suyuyla kovuldu ya kul cennetten

harlayacak salgılar üretiyoruz

bir ormanı ayaklandıran yangını

ve lokomotifleri ve külhanları

değil mi ki ikimiz de nefes nefeseyiz

 

değil mi ki günahkarız

olsa olsa meryem kadar

 

yağmur: tanrı terliyor mahrem yerlerine kâinatın

gürlüyor etinden koptukça damlalar

 

sönmeyeceğiz yanmadan

yağmalanmayacak hiçbir yanımız

 

soyunuyorum

yaşlı dünyanın medeni bunaklıklarını

alelacele anadan üryan

adele güçlü

kaslar harıl harıl terliyor

kasıklar işledikçe

yalın anlamdan türüyoruz birlikte

 

dağlar yerle bir

düzlükte şelaleler şahlanıyor

 

yalnızlıklar ve

türeyişler

bizden

 

bir orman yalnızlaşıyor şehir merkezinde

yekpare yalnızlaşıyor bedenlerimiz

 

göğe bakarak ağlamak isyanımız olabilirdi yağmurlara

ve bulutlara belki kuraklığa ama en çok tanrılara

ancak

 

biz ha bre gidip geliyoruz birbirimize

kaygan ve ıslak