birkaç asırdır seni sevmeye çalışıyorum, üzerimdeki karanlık seni sevmeyi inkar eden türden. sabahların uyanmaya uzandığı yılların eskiyişini izliyorum ufak camımdan. artık her sabah seni görmeye uzanıyor ve ellerimdeki yorgunluğun gözlerime vurduğunu hissediyorum.

“gel, gel ve tekrar bir bak bana

sevmediğin bu ücra sokaklarda senin şarkıların çalıyor yalnızca

ellerim sarardı yüzünü

eğer kaybedecek olsaydım ellerimi

ölümlerini şereflendirirdim

yavaşça öpmek seni”

içimdeki eskimiş kadının yükünü taşımış ellerim artık sana uzanmak için çok küçük ama küçüklükler de orantılı olabilir, biliyorsun. seni hissedip dokunamamaktan bulaşan bir hasret bu gözlerimdeki. ellerindeki diğer küçük kadınları hissetmek ve ağlayamamak.

“ben korkak bir aşığım

ve her şey korkunç artık gözümde

ben bir korkağım

yalanlarına inanan

ve yalanların ardına saklan

gel ve şarkılarını dinle

fakat lütfen seni hala sevdiğimi görme

bu dudaklarımdan döküldü inanıyor musun

dudaklarım seni sevmemeye konuştu

oysa anabildiğim tek şey sen olmuştun

bu neye denk bir ölüm şimdi bilmiyorum”

gözlerimden yaş olarak damlayan bu şey, ne beyaz ne şeffaf olan ve kendimi maviliğine inandırdığım, damlaya damlaya-damlaya damlaya göl olduğunda bu somut çirkin boşluk dolar mı, dolacak mı.

“sanma öpmek seni karşı bir buse için

ve yaşamak sana aşkımı en yeni baştan

ellerim sarsın yüzünü istiyorum

ve ben bunu yazarken seni değil aynadaki yaşlıyı izliyorum

öpebilmek seni kendime duyduğum saygıdan

saygıdan ve büyüttüğüm

sarmaşıklar içimi saran

onları anma arzumdan

seni en derin öpebilmek bile diriltemez içindekini biliyorum

fakat seni biliyor oluşumdan da emin değilim

hayatında yeni kızlar var mı denk gelmedim hiç

veyahut senin için özel biri olarak dinlemedim seni

bu yüzden yapabildiğim en şerefli şey öpebilmek seni

öpebilmek uzun uzun

yaşlarla ve hiç bırakmayacakmışcasına”

ben Aşk sahibi biriyim canı Acıyan. ve acıyan canımın uyduruşu mu Boşluk emin değilim, anlıyor musun sana uzak olmaya ben itiyorum kendimi ama tek suçun kendimde olduğunu kabul edemem. beni iten ellerinden döküldü bu topraklara yalnızlık. ve benim yerdeki ufak, Aciz bedenime bulaştı.

“dudaklarım sana uzandığında sen ölmemeye dirilirsin sevgilim

seni öpüşümden bulaşır sana ölümsüzlük

dirilirsin seni öptüğüm her an

çünkü seni öptüğüm her saniye ömrümü dudaklarımdan sana bağışlarım bilirsin

amatör öpüşmemle bile dalga geçmene izin verecek bir ölümsüzlük bu

kalbimin ne kadar hızlı atışıyla bile eğlenirsin

belki artık ölümsüz oluşuna sinirlenirsin

ama

ama denizler ağlasa bile beni sevemezsin

keşke

keşke beni sevebilseydin”

bir sarmaşık olmaya uzanan bir hikaye sandım topraktan saran bedenimi. sarmaşıkların Mavi olduğunu bilmiyordum, öylelermiş, öyleymişsin. yalnız bir kadın yarattı ellerin sevgili.

“öpmek ölmeye hasret bir kuş dudaklarımda

kalbimin duraklarında hasret sana

fakat bu hasret öyle bir hain ki

seni diriltirken beni öldürecek

ve ben öleceğim

öldüm haberini vermekten daha acı

ölüşümü göreceksin

son nefesim yanaklarına ve dudaklarına değecek

daima teninde son nefesimle gezeceksin

sıcaklıklar atan üstümüzdeki hüznü

fakat bu hüzünden sıcaklıklarla bile dirilmeyeceksin

ben öldüğümde

sana aşık kızda ölecek içimde

ölümü zorlu ve tez olacak

çünkü ben bedeni değil ruhu olan tiplerdenim

ve ölmek için öpmeyi seçtim

bu öpücüğün sonunda

yeni bir ruhla doğacağım elbet

veyahut bir kumar bu ruhsuz yaşamaya uzanan

ne olursa olsun daha önce dokunmadığın bir kadın

fakat korkum bu biriciğim

seni her farklı ruhta sevebilecek biriysem naparım”

küçük kadınlığımı büyültüşümü dinlemiştin oysa benden. sanırım küçüklüğümü benimseyemedin ve yanarım ki büyüklüklerimi seninkilere ve onlarınkilere eş sandın. Ben henüz hiçbir şeye denk olmadım can,biliyorsun,biliyor olmalısın. çocuk olduğumu hatırlıyorum ve bazen bedenime bakıyorum. çocuk küçücüktüm ve büyükcük küçüğüm şimdi. Kadın. bedenim bir kadın. sahip olduğum bu şey,bu isim elbet politiklik kokuyor ve yorgunluklar dökülüyor üzerinden. fakat Doğmak en büyük çirkinliktir üstüne böylesine yorgunlukları edinirken.

“göğsümdeki sarmaşıklar büyüttü beni

sevememek seni severken oysa deli gibi

öpüşüm seni bir prens yapmaya olmayacak bu yüzden

seni öpmek ıssızlığını şereflendirmeye

ve ben sanmıyorum senin sevgini kaldırabileceğimi

çocuk olmak (masumlukla nitelendirilmiş ne çaresiz büyük kişi)

ölmeden yaşamak ikimize de yeterli”

vücudumdan süzülen damlalara bakıyorum, daha da küçükler. damlalarda kaderimizle eş mi küçülüyorlar? bilmiyorum ve bana bunun cevabını anlatmanı da istemiyorum. dudaklarımdan “istiyorum” dökülecek biliyorum çünkü ben sana zaaflarımı yıkarak geliyorum. küçüğüm ama ellerimdeki hala bir kalp ve kalbin boyumla eş büyüdüğünü sanmıyorum. ben aşkımla büyüdüğümü söylüyorum sana, sevgim dudaklarımdan böylece dökülüyor. Canım yanıyor ama buralar böyledir. hep bir telaş aşklardan kalma. senin bu ruhuma saldığın sarmaşıklar mahvetti beni. Niye bu kadar zorlaştırıyorlar hayatı? Ne diye konuşuyorlar aşk adına? Füruğ bile bilmeli dudaklarındaki şarabın beni sarhoş ettiğini. Niye var ediyorlar aşkı bilmiyorum. Ve ben ne için, ne için aşkı var ediyorum utanmaksızın. Niye bu kadar zorlaştırıyorlar hayatı bilmiyorum ki güzel güzel yaşamak varken. (Fakat seni sevmediğim bir hayat güzel olarak nitelendirilmeye değer mi?)