Bilinci olmayan bir gölgenin altında saklanıyorsun.

Belki de eski bir çığlıkla bileklerini kesmelisin. 

Uykudan ziyade, korkumu örtüyorum yatağıma usulca girerken.

Huylanışla uyanırdım, çünkü her gece tanrı beni dürtüyordu.

 

Bu aşkta bir boşluk açıyorum.

Sıkısın, havaya atılan kuşu infilak etmek istiyorsun.

Sınırdaki cesetleri tek tek öperek, dudaklarında merhameti taşımak istiyorsun.

Korkunç vahşet budanamaz!

Yaralı çocuklar, içimdeki katıksız acının saldırganlığıdır.

Yoksa kaçak mermi, şakağına karşı çıldırmış mı?

Bilirsin, yakınlaştıkça çoğalır.

Çoğaldıkça uzaklaşılır.

 

Bugünü kesen cazgır hadiselerin varlığına inanmıyorum.

Unutulan şehrin boynundaki soluksuz yaraların üstüne tahterevalli kuruluyor.

Koynumun içine gir, koynumu boz, mızıkçılık  yap.

Çünkü tamamlanmış cümleler oyununda kelimeler öldürülüyor.

Derisi soyulan savaşın ortasındaki çaresizliği de anlamak zor.

Parmak geçirilmiş bir boynu öpmeye kalkışmak ise  hezimetli bir uğraştı.

 

-Ferit Değer