anlatacak bir hikayem veya yazacak bir şiirim olmadığıyla ilgili yazsam diye düşünüyorum bu seferki yazıyı.
belki benimle aynı dili konuşanlar bana biraz acır, biraz üzülürler hâlime.
belki birileri bilir, insanın dilinde kendini anlatacak hiçbir kelime kalmamasının,
kelimeleriyle arka çıkacak hiçbir kavgasının olmamasının ne acı olduğunu.
kavgamı arıyorum, neye sahip çıktığımı, hiçbir şeye sahip olamadığımı, benden geriye neler kaldığını anlamaya çalışıyorum.
üzgünüm bu ne bir şiir ne de bir deneme,
artık sanırım ne anlatmak istediğimi de bilmiyorum.
(çok kez denedim, öyle ki deneme’nin ne olduğunu benden iyi bilen kimse kalmamıştır dünyada-
bütün kağıtları yırtana, kalemlerim elimi yakana kadar denedim.
bazen de deneyemedim, ya olmazsa korkusundan, kaygılardan, kendime olan suskunluğumdan.)
sadece benim ve bir avuç insanın anlayacağı metaforlardan,
alev alev yanan ormanlardan ve geride hiçbir şey bırakmayan aşklardan bahsedebilirim.
ömrüm boyunca bana hiçbir şey hissettirmemiş gölgeleri kovalayabilirim.
ama sıkılıyorum, kendimden, onlardan, aynı gözlerin harflerim üzerinden gezinmesinden.
beni (ve seni) sarsmayacaksa sanat(ım) niye var?
değişimden korktuğum kadar aynılıkta boğuluyorum,
ölümden korkan bir insanın yaşamaya cesaretinin olmaması ne acıdır.
keşke küçük harflerle değil de ünlemlerle ÇIĞLIKLARLA yazabiliyor olsam.
kendim için yazdıklarımdan sıyrılıp çaresizliğimi anlayabilecekler için yazıyorum bu sefer.
gölgemden kaçmak için değil de söylemeye çalıştıklarım bir kağıtta kendini bulabilsin diye.
eskimiş kağıdın üstüne beyaz mürekkeple olsa bile.
sesimi benden başka (sanırım) kimse duymuyor olsa bile.
dipnot: yazar, içerisinde kendini kaybettiği ruhsal karmaşaları ve sonucunda ortaya çıkardığı bu eser için özür diler, ya da dilemez.