geceye lacivert giydirdiler mi
ağlarken edilmiş küfürlere benzerim
oysa ziftten yalnızlıklar yakışır ancak
hiçbir eleğin üstünde kalamayan ruhuma.
konuşmak iç çekmeyle başlayıp hızla
can çekişmeye zorlayan bir şeydir üstelik
bir şey: yok pahâsına
üstelik
tanrıyı hepinizin yerine tanıdım.

yolcuyu yürümekle mükellef kılanın
yolu tükenmekle kılmayışı
dağların sırt çevirdiğini sırtlananların
sırtlarındaki aydınlık kırbacı
artık savaştan başka bir seçenek bırakmıyor.

bir savaş: arınmış
kendimden bir iz bulmak için
çıktığım tepelerden birinde
ansızın ve nihâyet başladı.
seslerini uzaklardan getiren neferler
yaşamak için, diyorlardı
yaşamak için
bir okun yaydan gerilişine değil
güzelliği yitirişin süratine değil
sadece
ve sadece bir parça kuru ekmeğe muhtaç olmak
ne de kan çalkalayan bir zorbalık.

çekildim çekiliyor gibi deniz medcezirde
okçular! yerinizde kalın
nasılsa benim göğsümdür
yayından gerilecek her okun nişanı
çıkacak olan tok bir sestir iki demirden.
do ve kıvılcımdan beri
gök hep aynı yangın
her yerde aynı yangın nasılsa.

tepeden son kez
o yangının yüreğine ellerimi uzattım
uyuşuk gözlerimle baktım ona
titrek ve titri uzakta olmak olan bir dolunay
medcezir, dedim ya
saçlarım da gerisin geriye çekilir böylece
korkup saçları olan bir denizin dalgalarından
böylece, her şeyin âkıbeti savaşlarda gizlidir.

ne okçular yerlerinde kaldı
ne de karnımda bir geç kalmışlık kurdu
korkunçtu bulantı yine de
yine de korkunçtu.
nerede devinimlere itirazı sembolleyen
bir yapı varsa
bir heykel bir bina bir kurma
yahut bir insanın dişleri yalnızca
yıkıp can pazarları kurdular yerine
kim bilir belki beni de bir can pazarından aldılar
yine de korkunçtu her otorite:
iyi bir insan gömleğimi yırtıp atan devlet
kötü bir insan gömleğimi yırtıp atan babam
insan gömleği giydiren tanrı
yine de korkunçtu.