pürüzlü zemin
yoksa zihnim mi
güneşle yüz yüzeyim
nereyi isterse orayı kavuruyor
zaman zaman nazikçe saçlarımı yalayan
rüzgarın hükmü
o varken pek geçmiyor
güneşin yaktığı mat çakıl taşları
kıvılcımları doğurmak için ondan işaret
bekliyorlar
umursamıyorum
çırılçıplak ve kusurlu bedenime ancak
bunu layık görüyormuş gibi bir halim var
çakıl taşları ile tenimin acı ve huzur dolu
saadeti
böyle bir kavuşma görülmedi
umurlarında olan az şey var
birinin dalga sesleri olduğuna bahse
girerim
diğerini de hemen fark ediyorum
belime bir şey dokunuyor
incecik bir his
ufacık ama hiç öyle silik değil
varlığı sizden benden daha belirgin
bir süre derimin üzerinde misafir
ediyorum onu
turist gibi görünüyor
biraz bacaklarıma doğru yürüyor
duruyor
ardından tekrar yukarı
keşif arzusuyla dolu bir gezinti
göbek deliğime doğru ilerlediğini
görüyorum
o zaman kendisini nazikçe alıp yere
bırakıyorum
çakılların üzerine
dosdoğru geri dönüyor
dizime tırmanıyor bu sefer
tekrar alıyorum ve yere bırakıyorum
anlaşamıyoruz
bu döngü ne zaman sonlanacak diye
beklerken
bunca zamandır kulaklarımda olan dalga
sesini daha net duyar oluyorum
davetkar kıyıya vuruşlar
güneş tepeden inmeye başlamış
gün boyu güneşin haşladığı
çakılların dövdüğü vücuduma bakıyorum
yeniden tanışıyoruz
ayağa kalkıyorum
kupkuru ve tozlu saçlarım belimi
gıdıklıyor
suyun çağrısına yanıt veriyor adımlarım
karıncayı düşünüyorum
nerededir acaba
son çakıllara bırakışımdan beri görmedim
onu
dalıyorum
gözlerimi açıyorum
tuzlu suya rağmen
soluk, fersiz gözbebeklerime ancak bunu
layık görüyormuş gibi bir halim var
gözlerimin akına ışıldayan çiğ
beyazlıklarında rastlayanlardansanız şanslı
olanlardan olduğunuzu söyleyebilirim
başımı suya sokuyorum
bunu düşleyerek tekrar açıyorum
gözlerimi
ve bir çift el
yorgun gelecekten bana uzanıyor
İdil Sevin Pak