“Oh Mother, I can feel

the soil falling over my head”

Morrissey

 

-Burası düşündüğüm yer değil mi? Hani o hizmeti sunan ve…

-Evet beyefendi, hoş geldiniz.

-Merhabalar evet. Peki, burada nasıl oluyor? Yani ne demem gerektiği…

– İsminiz?

– Vermek zorunda mıyım?

– Herhangi bir şey de uydurabilirsiniz, sadece belgeye geçmem gerekli.

-Pekâlâ, Semih olabilir. Ya da şey, Semih Öz yazabilirsiniz.

– Tamamdır, şimdi size sorular sorucam Semih Bey, ne kadar düzgün cevaplarsanız alacağınız hizmet de o kadar iyi olur, anlaşıldı değil mi?

– Evet evet.

– O halde başlayalım, ne kadar süre istiyorsunuz?

– Bir buçuk ya da iki saat olabilir, emin değilim. Vaktinde bitiremezsem ne olur?

-Süre bittiğinde bir görevli kapıyı açar ve hizmet biter. Hiçbir şekilde uzatma uygulamamız yok, bitiremediyseniz tekrar randevu alıp sıranızı beklemelisiniz. O yüzden akıllıca bir seçim yapmanızı öneririm.

– O zaman iki saat olsun.

– Herhangi bir cinsiyet tercihiniz var mı?

– Pek fark edeceğini düşünmüyorum. Ama sanırım bir kadın daha iyi olurdu.

– Bir yaş tercihiniz var mı?

-Benden birkaç yaş küçük olsa hoşuma giderdi.

– Yaşınız nedir?

– Belirtmesem?

-İyi bir hizmet için düzgün cevaplar vermeniz gerektiğini söylemiştim.

-Ah, o zaman şey, sorun değil, siz beni kaç yaşında tahmin ediyorsanız ondan birkaç küçük olsun işte.

-Akıllıca bir cevap değil. Her neyse. Kaç soru istiyorsunuz?

– Ne sorusu?

– En az belirttiğiniz adette size soru sorulacak. Hizmetimizin kalitesini müşterilere ispatlamamız için eklediğimiz önemli bir özellik.

-Ah anladım, şey, içinden geldiği kadar sorsa olmaz mı? Daha doğal gözük…

– Profesyonel bir hizmet veriyoruz. Doğal olmadığını bildiğiniz ama yine de doğal taklidi yapmasını istediğiniz bir şey arıyorsanız yeni geliştirilen yapay zekalar bu konuda gayet iyi. Gerçek dolandırıcılar doğrusu. Burada ise sadece insanlar var.

– Peki, kaç olsun o zaman? Beş olsun, beş olur mu?

-Olur. Konu?

-Bunu kesinlikle söyleyemem.

– Pekala, bu sorun değil. Yalnızca konuyu gizli tuttuğunuz takdirde ücretinizde artış olduğunu belirtmeliyim.

– Ücret ne kadar?

– Konuyu Sosyal Düzen Merkezi’ne bildirirseniz 13 Peya ve aldığınız hizmetin 1 saat fazlası zorunlu hizmet. Şayet konuyu bildirmezseniz 9 Peya ve aldığınız hizmetin 2 saat fazlası zorunlu hizmet.

-Zorunlu hizmet mi?

-Buraya gelen müşterilerimizi ayrıca eğitiyoruz. Belirli bir hizmet aldıktan sonra önce eğitimden geçiyorlar, sonra da hesaplanmış bir süreliğine görevli oluyorlar. Eğer görevlilerken müşterilerden yüksek puan toplarlarsa para veya indirim şansı kazanıyorlar. Yani hizmeti alacağınız görevli bir zamanlar müşteriydi, siz de ileri bir tarihte görevli olarak atanacaksınız.

– Anladım. Konu gizli olsun. Alacağım eğitim ve görevim ne zaman başlayacak peki?

– Vakti geldiğinde size ulaşacağız.  Sorularımız bu kadar, sizin başka bir sorunuz ya da eklemek istediğiniz bir arzunuz var mı?

-Iıı.. madem kadın olacaksa kıvırcık saçlı biri olması mümkün mü?

– Evet. Saç rengi seçiminiz de var mı?

– Yok, o sürpriz olsun. Sürprizleri severim.

– O halde bu kadar Semih Bey, işte 636 numaralı oda anahtarı. Siz odaya çıktıktan kısa bir süre sonra görevliniz de gelmiş olur.

– Tamamdır, çok teşekkür ederim.

*******************************

 

(Sonbahar Ritmi. Bunu neden buraya asmışlar ki? Fazla dikkat dağıtıcı. Belki karışıklığından faydalanıp ortasına bir yerine küçük bir kamera koymuşlardır. Olabilir. Oda güzel sanki. Küçük bir sehpa var, üzerine kağıt kalem bırakılmış. İki koltuk ve tek kişilik bir yatak koymuşlar. Belki yatak müşterilerden bazıları uzanmak istiyor diyedir. Burayı psikolojik terapi gibi bir şey sanıp gelen salak çok vardır ne de olsa. Yatağa sırtüstü uzanıp gözlerini kapatarak derler ki “Ah doktor beyciğim, kocam beni kesin aldatıyor ama bir türlü kanıtlayamıyorum. İçimde bitmez bir sıkıntı var çünkü, aldatmasa böyle olur muydu ki hay Allah.” Aptallık. Neyse, kızın gelmesine az kaldı. Biraz daha rahat oturayım koltukta, ben sakin bir insanım, özümde hiç kasıntı değilimdir aslında. O yüzden bedenen de kasıntı görünmemeliyim. Ben sakin ve normal bir insanım, sadece anlatacak çok şeyim biriktiği için geldim buraya, çok fazla şey çünkü. Anlatınca çok daha güzel olacak. Bir saniye, 636. A 1, B 2, C 3… ah, kapı çaldı evet. Sakin bir ses tonu.)

-Girebilirsiniz.

(Vay canına, gerçekten çok güzel bir kız. Acaba kız seçmese miydim ki? Ya karşısında çok heyecanlanıp saçmalarsam? Hayır, hayır. Olmaz öyle şey, ben iyi bir konuşmacıyım, güzel güzel konuşucam karşısında. Belki çok iyi yaparsam benden etkilenebilir bile. Ayağa kalkıp karşılamalıyım.)

-Hoş geldiniz.

-Siz de hoş geldiniz Semih Bey. Çok bekletmemişimdir diye umuyorum.

-Yok yok, hayır tabi. Ben de çevreyi inceliyordum. Baksanıza Sonbahar Ritmi var duvarda. Pollock çok severim ama böyle imitasyonları yasaklasalar çok daha iyi olur diyorum bazen. Sanatçıya saygı önemli sonuçta değil mi? Ah, sizi ayakta bekletiyorum kusura bakmayın, şöyle oturalım.

-Teşekkür ederim, çok naziksiniz.

-Rica ederim. Iıı.. isminiz neydi acaba ?

-Beatrice.

– Ah, takma isim kullanıyorsunuz tabi ki. Ama oldukça güzel bir takma isim, Belli ki sanata ilginiz var. Buna çok sevindim zira ben de kendi çapımda az biraz şairim diyebilirim, yani şiirler yazıyorum ama pek güzel olmadıkları için insanlara okutmuyorum. Siz şiir, öykü gibi bir şeyler yazıyor musunuz?

-Kişisel bilgi vermememiz gerektiği söylendi Semih Bey. Güvenlik önlemiymiş.

-Oh, anladım pekala. Kusura bakmayın bilmiyordum. ( Aptal. Tabi ki böyle kurallar olacak, sanki Tinder buluşmasına geldin. Kendini topla.)

– Sorun değil Semih Bey. (Ne kadar da güzel gülüyor.) Siz bana nelerden bahsetmek istersiniz?

– Yani, buraya gelmeden önce çok şey planlamıştım ama birden unuttum sanki hepsini (Salakça gözüksen de gül, sempatik olmak iyidir ya.) sadece siz içeri girmeden hemen önce bir şeyi fark ettim. Oda numaramız 636. Ben de ebced hesabı ve benzeri aktivitelere ilgiyimdir de o yüzden bu numaranın alfabe değerinin hoş bir şey çıkmadığını hemen anladım. Hiç, hiç hoş bir isim değil benim için, ama neyse diyelim efendim bunlar geçmişte kaldı değil mi? A a a, sakın cevap vermeyin, bana aşağıda 5 soru hakkımızın olduğu söylendi. Olur da bana bir soru sorarsanız birini çöpe atmış oluruz. Soru haklarını böyle boşa harcamak istemeyiz değil mi? Şimdi anlatacaklarıma geçeyim değil mi, bir düşüneyim nereden başlayabilirim ki?

(Ter. Cebimde peçete vardı evet onu alıp sileyim. Tamam ben sakinim, daha çok sürem var. Düşün şimdi, buraya neden gelmiştin? Laflarını ağzına tıkan insanlardan kaçmak için gelmiştin. Seni gerçekten dinleyecek bir ruh bulmak için gelmiştin. İşte karşında biri, seni dinlemeyi bekliyor. ANLAT!)

-Capella yıldızını hiç duymuş muydunuz acaba? Ayrıca size sen diyebilir miyim Beatrice ıııh.. Hanım?

– O yıldızı hiç duymamıştım. Ve istediğiniz şekilde hitap edebilirsiniz tabi, yalnızca kurallar gereği benim “siz” hitabında kalmam gerekiyor.

(Kuralların canı cehenneme.)

-Ah anlıyorum, elbette. Capella gökyüzünün en parlak altıncı, Arabacı takımyıldızının ise en parlak yıldızıdır. Pekii, arabaları kim çeker sevgili Beatrice?

-Atlar mı?

-Normalde elbette atlar çeker ama artık yıldızların ve mitlerin dünyasındayız Beatrice! Bu dünyada arabaları keçiler çeker. Neden biliyor musun? Capella latince “küçük keçi” demektir. Ve kendisi Zeus’u küçüklüğünde emziren keçi Amalthea’dan başkası değildir. Aslında teknik olarak bir değil dört yıldızdan oluşan bir sistemdir Capella ama seni bu bilimsel detaylarla sıkmayacağım Beatrice. Kendisi harikulade güzeldir. Böyle, nasıl desem, ııhh..

– Yanlış bilmiyorsam gece gökyüzünde görünen binlerce yıldız var Semih bey. Peki bunlar arasında neden Capella sizin için özel?

– Ahh, bu çok güzel bir soru Beatrice! Ben de tam ona gelmeye çalışıyordum. Özel olmasının sebebi onu diğer yıldızlardan ayıran şahane bir uyuma sahip olması. Capella gökyüzündeki en parlak altıncı yıldız. Üstelik ondan daha parlak yıldızların hepsi zenitte, yani başınızın tam tepesinde ya da onun yakınlarında dururken Capella Kuzeydoğu ufkuna yakın duruyor. Bu ne demek biliyor musun Beatrice? Bizim gibi Kuzey Yarım Küre’de yaşayan şanslılar için Capella her gece gökyüzünde kocaman bir disco topu gibi kırmızı-yeşil parıldıyor! Aslında her yıldız böyle parıldar Beatrice, ama bazılarını parlaklığı az olduğu için göremeyiz, bazılarını da zenitte oldukları için atmosferimiz ışıklarını az kırdığı için göremeyiz. Capella hem parlak hem de ışığı çok kırılan bir yıldız, o yüzden göklerimizin yegane disco topu! Olağanüstü değil mi Beatrice?

-Elbette Semih Bey, türünün tek örneği olan her şey çekicidir, heyecanla doldurur içimizi.

– Evet… (e-eevet? Aptal gibi bakmasana kızın suratına. Bak ne güzel yüzünü sana dönmüş, gözlerinde ışıltıyla ağzının içine bakıyor. Dupduru bir cildi ve sade bir makyajı var. Ya sende? Koltuk altların Nil olmuş, balıklar yüzüyor. Konuşurken çenen kim bilir ne abuk sabuk şekillere giriyor. Elinde sürekli çevirdiğin kalem çoktan çürük raporu aldı, ağzına sıçtın onun. Mutlu musun? E-EEVET? KONUŞSANA HADİ NE DURUYORSUN?)

– Öeeğmm.. sadece türünün tek örneği olması da değil, o bir ayrık çocuk Beatrice. Yaniii… (konuş.) Vega ve Polaris’e meraklı pek çok amatör vardır. Bunlar böylee… (durma.) yaz akşamlarında gökyüzüne bakar ve şey derler: “Aa, Yaz Üçgeni!”, “Aa, Kutup Yıldızı!” ama bunlar acemilerdir elbette. Çünkü gözleri bakmayı bilenler şu gerçeğin farkına varır: Capella gökyüzünün… ( Yönleri gösteren alet neydi? Şu ucu iğneli, hep kuzeyi gösteren şey? Pisuvar. Hayır saçmalama. Böyle yuvarlak olur, cepte taşınır? Pisuvar. Değil.)

– En görkemli yıldızıdır?

– Yok hayır Beatrice şey… ( Marcel Duchamp. SUS LAN O DEĞİL! Gemiciler kullanırdı eskiden, yön bulmak için, Puro. Allahım…)

– Pusulasıdır! Evet gökyüzünün pusulasıdır. Kuzeydoğuyu gösterir her zaman. Neyse, Capella için bu kadar yeterli bence, öyle değil mi Beatrice? Bütün zamanımızı bizden milyonlarca kilometre uzaklıktaki parlak bir dostumuz için harcamayalım, zaman değerli. O yüzden hiç vakit kaybetmeden yeni bir şey anlatmalıyım sana! Amaaa… ne anlatsam? O kadar çok konu var ki ilk önce hangisinden başlamalı bilemiyorum Beatrice. (adını söylemek ne kadar güzel: Beatrice, Beatrice, Beatrice.) Mesela halüsinojenler çok ilginç değil mi? Veya pek az kişinin bildiği East India Company’nin tarihi? Oluşturdukları kocaman ordu? Dünyada yaşamın başlangıcı üzerine teoriler? Ebced hesabı? Gravitonlar… Hepsi, bütün hepsi çok güzel değil mi Beatrice? Müthiş heyecanlandırıcı değil mi?

– Çok güzel elbette.

(UYAN. Kendini kandırıyorsun. Kızın gözlerine bak, ışıltı falan yok. Sadece yorgunluk var. Anlamsız bir heyecandan dolayı konuşamayan, saçmalayan birini dinlemek zorunda olmaktan yorulmuş. Gülümsemesine bak, güzel falan değil, ZORAKİ. Ne kadar sıkıldığını sana çaktırmamaya çalışıyor, çünkü tek derdi buradan iyi para kazanmak.)

-Ama..

(aması falan yok. Kendini daha fazla kandıramazsın. Dünya senin çevrende dönmüyor. Memur’a “siz” demeyince, takma ismiyle hitap edince ona yakınlaştığını mı zannediyorsun? Zavallı gibi seni dinleyip anlattıklarından etkileneceğinin hayalini mi kuruyorsun? Her cümleni sonuna kadar dinlediğine gerçekten inanıyor musun?)

-Hayır, hayır, hayır, hayır…

– Semih Bey?

-KONUŞMA!

(öfkeyle ayağa kalk.)

SEN GERÇEK DEĞİLSİN!

(işte böyle.)

BU BİNA, BU SİSTEM, HİÇBİRİ GERÇEK DEĞİL. SOSYAL DÜZEN MERKEZİ SADECE DÜZEN İSTİYOR, SOSYALLİK, İNSANLIK HİÇ UMRUNDA DEĞİL. HEPSİ YALAN, HEPSİ GÖZ BOYAMA! Ahh..

(evet şimdi koltuğuna dön, yıkık bir şekilde otur ve ellerinle yüzünü kapa. Çünkü sen busun. Öfkeni sürdürebilecek, içinde yanan ateşle insanları sarsabilecek biri değilsin. Çekingen, eğreti, güçsüz, mızmız.)

Eskiden her şey güzeldi, farklıydı. İnsanın arkadaşları olurdu, onları dinler, gerçekten merak ettiği için sorar, gerçekten zevk aldığı için beraber vakit geçirirdi. Güzel hikâye anlatanların çevresine toplaşırdı insanlar, beraber gülüp eğlenirdi. Saatlerce filmler, kitaplar, oyunlar üzerine konuşulurdu, konuşurdum. Sonra siz geldiniz, öyle birden değil, yavaş yavaş, adım adım ördünüz ağlarınızı. Başlarda ne Nazi ne de 1984’variydiniz. “Teknoloji Devrimi” dediniz, “verimlilik” dediniz, bizi buraya kadar getirdiniz. İnsanların toplaşamadığı, boş zamanı olmadığı, ‘planlı’, ‘puanlı’,’pratik’ bir toplum yarattınız. APTALLIKLAR TOPLUMU. (Ter.) İNSANLARIN KONUŞMAK İÇİN RANDEVU ALDIĞI BİR TOPLUM! EKRAN ZOMBİLERİ TOPLUMU (Ellerim buz gibi.) Oysa benim sabaha kadar konuştuğum insanlar vardı, gece yarısından sabaha kadar! (baş dönmesi.) Sohbetleri satın alınamayacak insanlar, dünyayı ve hatta evreni anlamaya, anlatmaya hevesli insanlar. Hepsini… hepsini öğüttünüz. (mide bulantısı.) Hayalinizdeki partnerler! Konuşmanın en verimlisi, konuşmanın en… kişiseli. Fakat… kimse kalmadı… kimse… anlatmaya ihtiyac… (kuş tüyü beden.)

-Semih Bey?!

******************************************************

(Bir kuyu, başında anne ve çocuğunu görüyorum. Konuşuyorlar. Şakalaşıp birbirlerine bakıyorlar. Çocuğun eli kuyudan içeri uzanıyor. Bir silah sesi. Hızlıca soluma dönüyorum: dingin ormanın hiçliği. Kuyu: Anne düşmüş, yerler ıslak. Çocuk yok, kuyuya mı düştü? Bir silah sesi daha. Sağıma hızlıca dönüyorum: şimşek hızıyla bir kamyonet geçiyor. Elmalarla dolu kasasından yere bir tane elma düşüyor. Gözümle elmayı izliyorum. Kavislerden, dönüşlerden sonra çalılara yaklaşıyor. Otlar arasına girip kaybolduğu yerde bir plastik. Bot bu! Başımı kaldırıyorum: bir lens, bir kamera. Arkasında bir adam, gülümsüyor. Sesi pürüzsüz: “Gerçekliği bulandırma, üzerine ışık düşür!”

Bir silah sesi daha. Yere düşüyorum. Gözümü kapattığım bir an. Gözümü açtığım bir an çukurdayım. Hayır, dikdörtgen bir çukur. Hayır, dikdörtgen bir mezarlık. Yukarıda kuyunun başındaki çocuk. Elinde boyuyla bir kürek. Ağlamaktan gözleri şiş. “Annem gitti.” “Sevgilim..” neden böyle dedim bilmiyorum. Çocuk kafa sallıyor. Küreği eline alıyor. Göremediğim bir toprak birikintisi var. Hayal ettiğim tepe. Küreği ona sallıyor. Üstüme toprak atıyor.

Kaart… Tsss toprak soğuk
Kaart… Tsss gövdemde birikmeye başlıyor
Kaart… Tsss hareket edemiyorum
Kaart… Tsss kalkıp gidemiyorum
Kaart… Tsss ölüm böyle bir şey mi
Kaart… Tsss boğulmayı hayal etmezdim
Kaart… Tsss uzun bir ömür hayal ederdim
Kaart… Tsss neden ölmeliyim bilmiyorum
Kaart… Tsss yüzümde birikmeye başlıyor
Kaart… Tsss gözlerimi kapatmalıyım
Kaart… Tsss kulaklarıma dolan toprak
Kaart…. Tsss küreğin sesini bulandırıyor
Kaart…. Tsss semih bey
Kaart…. Tsss hoşçakal çocuk
Kaart…. Tsss nabız çok düşük
Kaart…. Tsss hoşçakal capella
Kaart…. Tsss nefes alamıyorum
Kaart…. Tsss nefes alamıyor
Kaart…. Tsss tamamen… üstümde…
Kaart…. Tsss susma… vakti…
Kaart…. Tsss konuşmak… iç…
Kaart…. Tsss
Kaart…. Tsss
Kaart…. Tsss