Eğer ki okuyup hiçbir şey anlayamadığın ama durmadan sende çağrışımlar uyandıran bir yazıya rastlamışsan yahut anlamlandırmadığın bir biçimde derinliklerine değen bir tablo görmüşsen, bir müzik  gelmişse kulağına bil ki o sanat eseri modern kabilenin şizofren büyücüsünden çıkmıştır. Peki senin ya  da bilincinin bile ulaşamadığı en derin çağrışımlarına dokunabilen bu büyücü kimdir? O büyücü ki bir  form çizip herkesin o formu pipo olarak algıladıktan sonra bu bir pipo değildir diye bağırandır. Yine bu  şizofren büyücü insanlara durmadan “sizinle nasıl konuşabilirim?” diye sorarak dilin özneden bağımsızlığını kavrayıp dil hapsinden çıkmak isteyen kişidir. İşte size modern kabilenin şizofren büyücüsünün  deliliğe varma hikayesini anlatıyorum.

Büyücümüz ilk başta kendini sınırlandırılmış toplumun sınırlandırılmış bireyi olarak bulmasıyla deliliğini oluşturmaya başlar ya da deliliğin temelini sunar kendine ve bizlere. Modern kabilenin sınırlandırılmış her bireyi sınır dışından korkmaktadır. Peki ne vardır bu sınırın dışında? Bu soru büyücümüzde öğrenme istencine sebep olur ve arayışa başlar. Bu merak öyle bir meraktır ki insanın gözlerini kapatıp kör eder. Sınırları göremez ve modern kabile lincini fark edemez büyücümüz. O, artık sadece o sınırın  dışına ulaşmak istiyordur. Bunun için bir yöntem bulur. Bilincini terk ederek en derinine el uzatır. Bir anda vücudunun her yerinde yokluk hisseder. Kimliğinin her bir parçası bir karadelikte yok olup gitmeye başlar. O karadelikte kendi zihnin genlerini görür. İnsana dair hiçbir şey yok iken bu karadelikte insanın en temel yapı taşı olan ‘ben’ kavramının sonsuz genleri vardır. Bu karadelik bilinçdışıdır. Bir anda bu genler ard arda çağrışım formlarıyla büyücümüzün zihnine vurur. Büyücümüz bilinçdışıyla çatışır ve çatışırken de sevişir (yani kendisiyle çatışır sevişirken). Kendisini her şeyin merkezine alıp sınırların dışına çıkmış büyücü artık bir şizofrendir. Kendisini hep başka hayal formlarıyla görür. Bu kendisiyle iletişimiyle çağrışımlar zihnine vurur ve çağrışımları aldığı gibi çiğ olarak yazıya, resme ya da sese döker. Böylelikle oluşur bir sanat ve bir sanatçı yahut modern kabilenin büyücüsü.

Ne var ki sınırları altüst eden bu büyücüyü deli diye nitelendirir toplum ve topluma tasma olmuş normlar. Böyle oluşur linç ve böyle ilerler kültürler. Tasmalar böyle sıkı yapısından kurtularak yavaş yavaş insandan sıyrılır. Toplumun boğulmasından toplumu kurtaracak o toplumun linç edeceği aykırı bir şizofrendir her zaman. Şizofren kendini feda eder ve toplumda başkaldırı kitlesi oluşmaya başlar. İşte böylelikle de bozuk sistemler aşılır, bozuk sistemin korucuları ve yükselticileri korkar yok olur. Toplum kirli nehirlerden aşar kendini sonsuz okyanuslarda bulur (belki bir gün…)

Emek Ilgaz