“Ünal Dayıma…”
nasıl tanışırsan kederle
öyle kalır.
tüm kentler, kadınlar, kitaplar
hep o ilk kederi anlatır
evler göçer, eller çekilir
ilk oyunlar rüyalarda büyür
uzak deyince
iki haftada bir baba
anne karışık
buzhaneler ölü elmaları saklar
omzunda adımın kiraz bakırı asılı
kasa yarası, kuş yeniği
yaşım Cahit Sıtkı’ya nazire
bir küçüğe dayandım
ekmek yedim, su içtim
her sofrayı piknik
her gece gezmesini park
el ele dolaşmayı salıncak sandım
yeni yettim yaşamaya
kimseyi avrat belleyemedim
okullardan kaçtım
kederimle, kaderimle, kuşkumla
unuttum, uyudum
ant içtim, din edindim
dinmedi ilk kederim
putumu kendime yoldaş bildim
kimsesizim, kılıçsız
atımı yelesinden tutup şiirimde gezdiremedim
hiç atım olmadı benim
kontağı çevir, gaz pedalı bu
bu da debriyaj dediler
dediler de, hiçbir aleti atım yerine sevemedim.
cigara sardım, rakıya yakındım
dostlarım vefasızlığımla tanır beni
vefa: mezbaha
insan kesilir kollu bacaklı
sevmelerde, sızmalarda, evciliklerde
gidesim var
hevesim yok
havam kasap.
iyi kuşbaşı olur benden
küçük küçük yaşamakları bilirim
ciğerimin bir sokak kedisine
yem olduğunu zaten söylemiştim
ben her filmin, hep sonunu severim
başlamak bitirmenin karısı
benim ailem her öykünün ortası