sordum içimdeki büyücüye ve kendi kaderime zar attım

girmeden bir büyük iç savaşa daha 

tarih tekerrürden ibaret

yenildim ve 

kazandım savaşmadığım her güne.

kaybetmiyor muyuz hep,

birileri oturmuş kadifeden koltuklara, anlatıyor, oynuyor ve birkaç piyon deviriyor

şu koskoca dünyayı kıçının üstüne oturmuş adamlar yönetiyor

içindeki büyücü konuşacak ve göremeyecek talihini

birileri kazanacak elbet

ben şayet

zaferle yenildim.

 

çok sevdiğim biri, şair,

demişti ki dizelerinde

“şimdi ben de şiirinin içinde bölümler olan o şairlerden olacağım”

ya da bunun gibi bir şey

 

— ben ve sevilenin şairi ben,

satranç tahtasında başkalarının hamleleriyle öne sürülen

başka bir kazanç için feda edilen hayatlarla,

bir yanda ben, 

güneşten,

topraktan ve kendimden

ilk hamlelerde yenilmiş ve  

görmüşümdür uzaktan

kadife koltuklar da rahatsızdır hep

ağırlaşınca bir kez ve bir kez daha, her defasında yapma bir bilinçle kırpıyor gibi gözünü

 

ancak yönetilemez fikirler, yönlendirilir

yönetilecek insanlar vardır kendi koltuklarında ve giderler bir şeylerin peşinden

uzaktan piyon şah görünür, 

aldatır dünya bir penceresi olanları ve artık

sahnenin bir köşesinden diğerine akıp gider zaman

fikirlerin değil, insanların peşinden gidenlere

ağırlaşınca bir kez ve bir kez daha, 

benim tahtamda mesela hiç bir piyon boş yere ölmüyor

 

sanırım üçüncü bu

hala üstümde kıştan kalma ağır bir yorgan gibi duruyor zaman

geçiyor ve caiz ise tabiri

geçirdiklerini toplatıyor

koşturuyoruz bir gün daha yaşamak için ve dokunmatiğimiz bozuluyor

tabirlerin caizliğine kapılıyorum

artık ay başını yalnızca maaş için bekleyeceğiz

bi yerler kanıyor ama hala kirli değil niyeyse

tdk’da neden paraya kirli denilmiyor 

Ki yakıyor birilerinin canını

illa kan mı göreceğiz

kilotlarımızda ve yokken baktığımız telefonlarımızda

illa açlıktan mı kan dökeceğiz

 

birileri göğe bakmaya değil gökten para yağsın diye avuç açmaya geldiğinde sıra,

şiirin kıymeti bilinecek.