Tütün kokan saçlarına burnumu dayadım. Pek vaktim de yoktu ama o yüksek bar taburesi üstünde oturmayı istiyordum hala. Bir daha aynı heyecanı yaşayamayacağımı bilerek aynanın karşısına geçip yüzüme tükürdüm, klozete yürümeye üşenip idrarımı musluğun altındaki mermere(heykele) boşalttım. Garip koktu, kokması gerektiği gibi yani, su tuttum, kapıyı kapattım. Yerde ucuz parkeler vardı, iki kez üst üste sola döndüm ama artık yüzündeki kusurları önemsediğim söylenemezdi. Karşı rafta duran kitapların isimlerini okuyabilmem için bir gözümü devre dışı bırakmam şarttı. Ben de öyle yaptım ve intihar kararımı erteledim 1 (bir) yıl kadar.

Bunu duymamanız için kulaklarınıza şarap tıpası takacağım çünkü en büyük planımı da daha öncekiler gibi gerçekleştiremezsem yüzünüze bakamam. Ve yirmi birinci yüzyıldayken henüz, kitaplar kâğıtlara değil insan derilerine işlenmeliydi tıpkı Şeytan İncilindeki[   ] gibi. Tabi bunu duyunca kazan kaldırdı kâğıtlar, çünkü boşuna ormanlardan söküp almış olmamalıydım onları. Ben de aynı problemden muzdariptim aslında. İsyan edecek bir sorumlu olmadığını karşımızda hatırlatmak lazım ama sen körelmiş bir usturayla saldırmak istiyorsun şahdamarlarına berberlerin. Kasaturayla yastığını deşmek örneğin.

Onlar sarı bir kumaşa oturur ve ölümü düşünürler en sonunda cesaret edemez ve ağustos böceklerini canından bezdirirler. Öğüt vermek haddime değildir ama daha uzun bir süre karalamazsam bir baltayla insan kafatası parçalamak gibi TCK’de karşılığı olan bir davranış sergileyeceğim ve seyircilerimden alkış toplayacağım. Trajik bir şeyler arıyorsa aklınız okuduklarınızda, işte tam da buradadır trajedi. Seyirci kalıyor olmaları. Peki ya, ne yapmalılar? Benim alnımda yazan bu boktan rolü üstlenmekti. Ardından hesabı ödedim, çatlak camlı kapıyı özenle kapadım ve merdivenlerden indim.

 

Kaan Günay