Merhaba sevgili Akasya Fanzin ekibi. Öncelikle söyleşi teklifimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederek başlamak istiyoruz. Bugün ülkemizde çıkan fanzin sayısı ne yazık ki az. Sizin gibi ekipleşmeyi seçerek yayın hayatına devam etmeyi seçen fanzin sayısıysa daha da az. Öncelikle yola çıkış hikayenizi sorarak başlayalım. Akasya nasıl başladı?

Ekip olarak çok mutlu olduk, asıl biz teşekkür ederiz davetiniz için. İlk soruyu Çağlar olarak ben cevaplamak istiyorum, yola tek başıma çıktığım için. Akasya 2022 yılının Ağustos ayında bir Instagram hesabıyla başladı. Sonrasında ise alelacele olduğunu fark etmeden, özenli bir sayı olduğunu düşünerek ilk sayıyı çıkardık. İlk sayı çıktığında bir ekip kuralım gibi bir fikir yoktu aslında. İlk sayıdaki eserleri birkaç arkadaşımla beraber yazmış ve Ankara’da dağıtmıştık. Benim kişisel fikrim hep “Ankara’da dağıtalım, Ankara fanzini olsun, PDF’leri de internetten paylaşalım, basılıp kopyalansın böyle böyle ilerleriz ve bir süreden sonra koleksiyonluk bir ürün gibi kendi kitaplık rafımda dururlar” gibiydi. Ama ilk sayının içerisine emek veren insanlar Ankara’da yaşamadığından dolayı, Ankara dışına dağıtma zorunluluğu kafamda hep bir yerlerde vardı. İkinci sayı da bu şekilde gelişti ve üçüncü sayımızla beraber bir ekip kuruldu. Ankara dışında İstanbul ve İzmir’de de dağıtım başladı.

Bireysel bir çıkışken ve bireysel devam edebilecekken, bir ekip kurmak tercih edilmiş. Genel olarak ekipleşmek ya da bunu denemek, zor bir şey olarak görülür. Yola başlarken ve sonuçta bu kararı alırken de tek kişi olduğun için sana soralım Çağlar, neden ekipleşmek istedin? Bireysel bir çıkışın bir ekip çıkışından farkları sence neler?

Eğer ki ekip kurabilecek ve bu sorumluluğu paylaşabilecek kişiler yoksa çevrenizde, bireysel bir çıkış ilk başta gerekir. Bundan sonrasında ise ekip kurmak bireysel çıkış yapan insanı hem rahatlatır hem de sorumluluğu üstünden bir nebze atmış olur. Ekipteki arkadaşların da işlerini güzel ve özenli yapması ilk baştaki yalnızlığı, paylaşıma ve dayanışmaya götürür. Burada zaten gönüllü bir iş yapıyoruz. Durum böyleyken arkadaşlarımın özenle çalıştığını, emek verdiğini görünce iyi ki ekip kurulmuş diyorum. Bireysel bir şekilde ilerlemenin belli bir sınırı vardır, bir süreden sonra ise dayanışmaya ihtiyaç duyulur, dağıtım için, dizgi için, hiç değilse gelecek planlarını paylaşmak için. Başlarkenki yalnızlığı ekip kurulunca atmış olmak beni hem rahatlattı hem de bir dayanak noktası oluşturdu. Şöyle ki, bazen insana yaptığı iş anlamsız ve boş geldiğinde yanındaki ekibe bakınca heveslenip tekrar işine dönme durumu oluyor, bu sebepten bireysel bir başlangıç sonrası eğer ki yaptığınız işin amacı kamuya bir şekilde yayılmaksa, ekipleşmek rahatlatır. Bu arada tek başlarken her ne kadar amacım okura, kamuya ulaşmak olsa da ekip kurma gibi bir düşüncem yoktu. Ekip içerisinde de alınan genel bir sorumluluk olduğundan dolayı bunu beceremem gözüyle bakıyordum fakat ekibe giren insanların kendi sorumluluğunu üstlenmesi ve hep beraber Akasya için çalışmamız bu önyargımı kırmamı sağladı.

Genel olarak ekip olmanın olumlu yanları üzerinde durdunuz. Bizce ekip olmak büyük oranda olumlu yanları olan bir şey. Bir dengeye ve düzene ihtiyaç var ve bu denge ve düzen, ilgili ekibin kalıcı birer dinamiği haline geldiğinde orada bir sistem de kurulmuş oluyor. Diliyoruz ki ekipleşme çalışmalarınız sistemleşir ve Akasya Fanzin ya da farklı bir isim altında bu ekip, edebiyat dünyamızda uzun ömürlü olur. İyi dileklerimizi bir kenara bırakıp soruya geçelim. Ekibiniz genel olarak nasıl oluştu? Bundan sonrası için nasıl ilerleyecek? Akasya’nın çizgisini beğenen ve aranıza katılmak isteyen insanlara kapınız açık mı?

İlk sorunuza verdiğimiz cevapta da belirttiğimiz gibi, üçüncü sayımıza kadar bir ekip kurulmamıştı. Instagram üzerinden ekip arkadaşı aradığımıza yönelik bir çağrıda bulunduk ve ikinci sayımıza eserleriyle katkıda bulunan arkadaşlarımızın bazılarından geri dönüşler aldık.  Sonrasında birkaç yazara da biz mesaj attık, “ekipte yer almak ister misiniz?” gibisinden.  Aslında çetrefilli bir yol gibi gözüken ekip kurma işi bu sayede birkaç gün içerisinde halloldu. Şu an ekipte on kişiyiz. Amacımız, bu sayıyı biraz daha arttırıp farklı illerden yazarların ekibe katılması. Bu sayede Akasya’nın yavaştan, belki hızlıdan -fakat acelemiz yok- farklı şehirlerde yaşayan okuyucular arasında da yayılmasını sağlamak. Ekibe katılan arkadaşların çevrelerinin de bir haberdar olma durumu oluyor, böylece farklı illerde de okuyucu kitlemiz oluşmaya başladı aslında. Belki henüz bir kitle denmez elbet ama “yeni sayı çıktı mı?” gibi sorular bizi bu fikre götürüyor. Aramıza katılmak isteyen insanlar için ise: özellikle, bulunduğumuz çizgiyi beğenen ve destek sağlamak isteyen insanlara kapımız her zaman açık. Bir şekilde, oradan buradan, nasıl isterseniz ulaşabilirsiniz. Resmi bir yer olmadığımızı, ekipte olan insanlarla aynı zamanda arkadaş olduğumuzu, hiç tanışmasak bile o yakınlığı sağlayabildiğimizi ve sorularınızın cevapsız kalmayacağını hatırlatmak isteriz.

Cevabınız için teşekkür ederiz. Sıradaki sorumuzda, gençlik üzerinden bir soru sormak istiyoruz. Siz de bizim gibi, ağırlığının gençlerden oluştuğu bir ekipsiniz. Umarız ki ekibinizin her genişleme sürecinde bu gençlik, muhafaza edilir. Siz Türkiye’deki edebiyat ortamında gençlere verilen değeri, ya da gençlerin yerini nasıl yorumluyorsunuz? Bizim bu konudaki düşüncelerimize göre Türkiye’deki edebiyat camiasında gençler, bu alanın etken değil edilgen bir parçası olmaya zorlanmış, ana akım veya janjanlı raflarda sadece kendi “genç” kimlikleriyle var olabiliyorlar. Onların o kimlikleri de ilgili yayının ya da grubun, satışlarını ya da prestijini arttırmak için kullanılıyor. Siz bu konuda neler söylemek istersiniz?

Elbette biz gençler bu alanda bir şeyler yapmaya çabalıyoruz, çabaladığımız bir alan olarak ise Akasya örnek verilebilir. Ekip arkadaşlarımızın bazılarının, yaşından dolayı ciddiye alınmadığını düşünerek bir ara şiir gönderdiği dergilere yaşını büyük söylediği de olmuştu. Hâl böyle olunca insanda bir bıkma ve ümitsizlik başlıyor. Bu ortamdaki insanların içeriğimize değil, yaşımıza baktığı bu dönemde edebiyat pek de gelişiyor diyemeyiz. Ne yeni yazarlar keşfedilmesi ne de yeni fikirlerin dinlenmesi açısından pek de iç açıcı bir ortam değil. Genç yazarları yaşından dolayı ciddiye almayıp ümitsizliğe iten bu yayınlar sebebiyle edebiyat yerinde sayıyor. Değer verilip ciddiye alınması gerekilen içerikleri ellerinin tersiyle belki okumadan itiyorlar. Diğer bir seçenekte ise çoğu yayın, genç yazarların sadece yaşına bakıp, reklam olarak algılayıp, kitabının basımını dediğiniz gibi janjanlı raflara koyuyorlar. Raflarda veya gazete röportajlarında “henüz on beş yaşında, ikinci kitabı çıktı” gibi manşetlere kurban giden genç yazarların bu algıyı anlaması ve karşıt bir şekilde ses getirmesi gerekir. Genç yazarlar ancak dayanışmayla bu alanda bir yer sahibi olabilirler. Bu gibi haberlerin manşetlerinin değişmesini sağlamak bile başlangıçta bu bizim için büyük bir adım olur ve bu algıyla mücadelede yol almış oluruz.

Bu olayın ülkece ne kadar büyük olduğunu aslında hâlâ anlayabilmiş değiliz. Genç yazarların umursanmayıp, ciddiye alınmaması onları ümitsizliğe ve yazmama yoluna iten bir davranış. Bu da yeni gelecek fikirleri es geçmek oluyor. Bu genç yazarların içerisinden yeni akımlar, yeni düşünceler veya yeni yazım tekniklerinin çıkacağını unutarak bu umursamazlığı yapıyorlar. Bunun değişmesi için hem genç yazarların birbiriyle dayanışması hem de kamu tarafından dinlenip, okunup, fikirlerinin anlaşılması gerekir. Şiiri veya öyküsü yayınlanmayan ve edebiyat ortamında kendine yer bulamayan genç veya torpilsiz oluşundan dolayı gelemeyen yazarlara önceliğimiz her zaman var. Aslında “her genç yazar şiiri yayınlanmadığı için yayın çıkarır” sözünden gelişmiş bir fanziniz biz. Mottosu bu değil belki ama yayın hayatımıza bu şekilde başladık. Sözü şu şekilde bitirmek istiyoruz: Gençlerin yoluna hiçbir alanda taş koyulmaması gerekir, onlar “yeni” şeylerin habercisidir.

Benzer düşünüyor oluşumuzdan dolayı mutlu olduk. Sormak istediğimiz diğer soru, basılı yayıncılık yapıyor olmanıza dair. Ülkemizde basılı yayıncılık, her geçen gün daha da zorlaşıyor. Bu hem dijitalleşmenin basılı yayıncılık üzerinde kurduğu baskı hem de ekonomik sıkıntılar nedeniyle böyle. Kağıdın, kargonun ya da baskı materyallerinin aydan aya pahalılaşmasına karşın internet yayıncılığı, daha istikrarlı bir maliyette diyebiliriz. Bugün basılı yayıncılık yapmak, bir iddia ve/veya cüret gerektiriyor bizce. Sizin bu konudaki iddianız nedir, ya da cüretiniz nereden geliyor? Kısacası, neden basılı yayıncılık yapıyorsunuz?

Dijitalleşmemenin verdiği hazzın bir başka olduğunu düşünüyoruz, bu hazzı korumak adına da elimizden geldiğince basılı yayıncılık yapmaya devam edeceğiz. İddiamız şu: insanlar okudukları metinlere dokunabilmeli, eser gönderirken, arka kapakta yazan mail adresini kopyala yapıştır şeklinde değil, tek tek kendisinin klavyede yazması gerekmeli.

Kâğıt fiyatlarının bu kadar artmasından biz de muzdaribiz. Bir de üstüne kargo ücretleri arttı, iyice zorlaştı işler. Cüretimiz sanırız genç olmamızdan geliyor. Kaybedeceğimiz tek şeyin para olması bizi sadece “üzüyor”. Belki şimdilik etkilemiyor ama ileride etkileyecek gibi duruyor. Dijital yayıncılığın verdiği popülerleşme Akasya’nın istemediği bir şey, bu yüzden sadece internet üzerinden duyuru ve PDF’leri paylaşıyoruz. Dijital ve basılı yayıncılık arasındaki en temel fark basılı yayının samimiyet duygusu hissettirmesi. Okur ve takip eden dostlara tavsiyemiz: geçmiş sayılarımızın PDF’lerini fanzin şeklinde bastırıp, sıcak sıcak zımbalamanız ve güzel bir çimenlik bulup, oraya serilip fanzinimizi okuması yönünde. Bu yüzden elimizden geldiğince ve para konusunda ekipçe sıkıntı yaşamayacağımız noktaya kadar basılı yayın yapmaya devam edeceğiz.

Basılı yayıncılık yapma konusundaki direnişimiz umarız birlikte ve omuz omuza devam eder. Bu cüret ve iddia kavramları, kelime olarak sadece bir soruda geçmiş / geçecek olsa da her sorunun ana fikrine içkin aslında. Yine ana fikrin bunlar olduğu bir soru sormak istiyoruz. “Sokak” önemli bir kavram. Özellikle de bizler gibi alt kültürün parçası olan yayınlar için. Sokak bizim için gerçektir, işimizin sokakta olması, fiziksel olması da gerçekliğini arttırır. Yaptıklarımızın sadece basılı yayında kalmaması, sokağın bir parçası olabilecek başka şeylere dönüşmesi ise daha katmanlı hale gelmesini sağlar. Bizim düşüncemiz bu yönde. Akasya Fanzin olarak siz de sokak konusunda bir şeyler yaptınız. Bunun en önemli örneklerinden birinin sticker olduğunu söyleyebiliriz. Sticker, afiş, yüz yüze buluşmalar, salon etkinlikleri, şiir geceleri, fanzin işportaları, duvar yazılamaları, biz bunların tamamını yaptık yıllar boyunca. Siz de yeni başladığınız bu yolculukta, bizimle bu açıdan benzer bir yol izleyecekmişsiniz gibi hissettiriyorsunuz. Soruya geçelim, fanzinle sokak arasındaki ilişki sizce nasıl? Sizin sokaktan veya sokakta olmaktan anladığınız şey ne? Son olarak da, hislerimiz doğru mu, yolunuzun böyle mi devam etmesini istiyorsunuz?

Sokak gerçek bir yer. Orada olmaktan mutluyuz. İşimiz burada olduğu için şanslı olduğumuzu düşünüyoruz. Sokak kelimesi ve kültürü gerçekten söylerken bile o kadar duygusal ve gerçek geliyor ki, belki anlatamayız bunu fakat sokakta yürüyüp fanzinleri dağıttığımızdaki ikram edilen çayların sıcaklığı gerçek. İnsanlarla iletişim kurmanın, sokakta yürümenin ve yağmur yağdığında ceket cebimize fanzinleri sokuşturup, bir alt sokaktaki kafeye koşuşumuz gerçek.

“Ankara dağıtımında son paramı Akasya’nın ikinci sayısı için harcamıştım ve sokak müziği dinliyordum, param olmadığından dolayı müzisyenlere fanzin hediye ettim. Kızılay metrosundan çıkıp, dağıtımı yapıp tekrar metroya geldiğimde ise okuduklarını ve eleştirilerini dinlemem için zamanımın olup olmadığını sordular.”

Bu laflar bir yana sokak gerçekten duygusal bir alt metin. Fanzinin ne olduğunu merakla sorduklarında mutlu oluyoruz, “8 tane a4 katlanıp, içerisini alt kültürle doldurup bir de iki zımba attık mı, buyurun bu fanzin.” İçerisine baktıklarında ise şaşırıp, almak istiyorlar. Çoğu kez fotokopicide Akasya’yı bastırırken haliyle bir yığın zımbalı kitapçık üst üste durunca merak edip soruyorlar. Aslında bu sohbetler ve konuşmaları sokakta olmazsak yapamayacaktık. Sokakta yapacağımız etkinliklere devam edeceğiz, şu anda kafamızda ortak bir buluşma etkinliği tarzında bir şey var, umarız yakın zamanda toparlayıp, okuyucularımızla görüşme fırsatı yakalarız. Onun dışında ilerleyen zamanlarda yeni planlarımız olması durumunda duyuracağız.

Anlattığınız şeylerin çoğu, sadece fanzinlerle uğraşan, fanzincilik yapan kişilerin yaşayabileceği şeyler. Bu bağlamda sokak ve fanzin de birbirine epey yakınlaşıyor. Hazır konuyu fanzinlere, fanzinciliğe getirmişken de buradan devam edelim. 2016 yılının sonlarına doğru, İzmir’de ortaya çıkan, bizim de kurucularından olduğumuz bir yapı vardı. Bu bir kolektif olarak düşünülmüş ve fanzinlerin birbirine destek olmasının amaçlandığı bir platform olacaktı. Platformun internet sitesinde, fanzin kritiği yapılacağı konuşulduğunda, biz de fanzinlerin olumsuz yanları da belirtilecek mi diye sorduk ve bizce belirtilmesi gerektiğini belirttik. Daha sonra bu görüşümüz kabul edilmedi. Sadece bu nedenle değil elbet ama bunun da içinde olduğu birkaç sebepten dolayı biz bu yapıdan ayrıldık. Bunu şu yüzden anlatıyoruz, bizce fanzin, yapısı gereği olumlu olmak zorunda olan bir şey değil. Yani bir fanzin sadece kendini fanzin olarak adlandırdığı için iyi olamaz. Fanzini fanzin yapan belirli değerler var. Bu düşüncemizden hareketle de bir fanzine “kötü”, “niteliksiz” ya da “kültürü kötüye kullanıyor, ismi lekeliyor” gibi yakıştırmalar yapılabileceğini düşünüyoruz. Siz yola çıkalı bir yıl oldu, belki pek tanık olmadınız, belki de oldunuz. Sizce kötü fanzin diye bir şey var mı, ya da olabilir mi? Fanzinler kendiliğinden iyi bir şey mi? Bir fanzini “fanzin ruhuna aykırı olmakla” suçlamak için o fanzinin neleri yanlış yapması gerekir?

Fanzin, yapısı gereği “basittir”. İçerik bakımından nitelikli olması gerektiğini düşünüyoruz. Bir fanzinin dergi imajında çıkarılmasının fanzin kültürüne uymadığını söyleyebiliriz. Çünkü bellidir yapısı; ortadan tek, bazen iki zımba, alt kültüre uyan, popüler edebiyattan uzak, fotokopiciyle pazarlık yapılarak basılan yayınlardır bunlar. Genel olan bu basitliğe uymayan fanzinler fanzin ruhuna aykırıdır. Kültürü kötüye kullanan fanzinlere rast geldik. İsminde fanzin geçen fakat kendine dergi diyen veyahut 74 lira gibi bir fiyattan satışa sunulan fanzine de rast geldik. Bu yayınlara bizzat ulaşarak konuşmaya çalıştık fakat amaçlarını öğrenemedik. Laflar bir şekilde başka yerlere sündü ve konuşmayı bitirdiler. Bir de üstüne “bize işimizi öğretmemelisiniz” gibi söylemlere maruz kaldık. Amacımız fanzin kültürünü lekelediklerini yüzlerine söylemekti ama ciddiye almadılar. Bu gibi fanzinler “fanzin ismini kötüye kullanan” fanzinlerdir. İsminde ve logosunda “fanzin” yazan bir yayın olmalarına rağmen onlar kendilerine fanzin demedikleri için bu eleştiriyi üzerlerine almayacaklardır. Yani bu demek oluyor ki biz ne kadar onları  “fanzin ruhuna aykırı olmakla” eleştirsek de onlar üstlerine alınmayacaklar. Bir fanzinin fanzin ruhuna uymamasına neden olan bir diğer etken ise ses çıkarmamasıdır. Herhangi bir olay karşısında kendi düşüncesini belirtmemesi ve bu durumda susması o yayını fanzin yapmaz. Fanzin alt kültür yayınıdır. Alt kültür denilen şey aykırı olandır. Hangi konudan veya içerikten olursa olsun fanzinin ses çıkarması gerekir. İster edebiyat ister bilimkurgu fanzini olsun, bunu yapması gerektiğini düşünüyoruz.

Başa dönecek olursak, bizce kötü fanzin diye bir şey yok. Fanzinler kendiliğinden iyi veya kötü değildir. Onlara birer içerik gerekir, içerik iyiyse o, fanzini nitelikli ve iyi yapar ama içerik konusunda zayıf olan ve kendini geliştirmeyip yerinde saymaya devam eden fanzinler gitgide unutulur. Fanzinler bir temeldir bizce, bu kültürün devam etmelidir. Bu sebeple yeni çıkan fanzinlerin desteklenmesi ve eleştirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Kurucularından olduğunuz organizasyona başlarkenki düşüncenize katılıyoruz. Biz başlarken yanımızda olan ve destek veren fanzinler, bu organizasyon dışında oldukları halde bize destek verdiler. İsim vermek gerekirse Mevzular Derin ve FanCat başta olmak üzere birçok fanzine destekleri için teşekkür ederiz. Bu organizasyon altındaki destek ve eleştiri ileriye yönelik başarılamamış olsa da, birebir olarak fanzinlere destek verilip eleştirilerek bir şeylerin değişebileceğini söyleyebiliriz. Destek ve dayanışma için burada olduğumuzu da belirtmek isteriz.

Bir dergiyle bir fanzin arasındaki farklar başta olmak üzere, birçoğuna bizim de katıldığımız şeylere değindiniz. Biz de daha önce bandrollü fanzin görmüştük. Bundan daha garibi olur mu bilemiyoruz. Aslında hem sizin değindiğiniz bu nokta, hem de bandrol meselesi üzerinden şuna gelmek istiyoruz, dergi ile fanzin ilişkisi. Bu ilişki hakkında çok şey söylendi konuşuldu. Fanzinlerin de dergi olduğu iddia edildi, hatta bazı fanzin çıkaran kişiler de bunu sahiplendi. İkisini harmanlayıp “fanzin dergi” diye bir terim kullananlar oldu. Fanzinle dergi arasında bir ast üst ilişkisi kuranlar oldu. Dergiyi, fanzinin bir ileri aşaması olarak düşündüler. Fanzin çıkarıp bunu rayına oturtunca dergiye geçmek gerektiğini düşünen çok insan var bu ülkede. Biz sekiz yıldır fanzin çıkarmakta ısrar ediyoruz. Kendini dergi olarak adlandıran birçok yayından daha geniş bir dağıtım ağımız, yazar kadromuz ve görünürlüğümüz var. Dergiyi fanzinin ileri aşaması olarak kurgulayanlar, genelde fanzinin amatör olması ve kalması gereken bir şey olduğunu vurgulayarak bunu yapıyorlar. Yayıncılıkta ilerlemenin de fanzinciliği aşarak mümkün olacağını söylüyorlar. Biz böyle düşünmüyoruz. Düşüncemiz, fanzinlerin, sizin de dediğiniz gibi bir sözü olması gerektiğidir. Bu sözü taşıyabildiği veya iddiasında bulunduğu sürece de bizce fanzin tür adını kullanmanın hakkını vermektedir o fanzin. “Kötü” veya “niteliksiz” gibi bir tanımlamayı da ancak burada sıkıntı yaşandığında yapabiliriz. Fanzinler ve dergiler arasındaki ilişkiye dair siz ne düşünüyorsunuz? Fanzin derginin alternatifi midir, altında yer alan bir şey midir yoksa bunlar birbirinden farklı alanlar mıdır?

Fanzini derginin astı olarak saymanın bu kültüre hakaret olduğunu düşünüyoruz. Fanzin ve dergi ayrı şeylerdir, ayrı işlerdir. Fanzin; arka kapağa reklam vermeden, söylediklerinin popüler kitleye hitap etmesine gerek olmadan, satış amacı veya kâr amacı gütmeden sanat sunan bir türdür. Dergi ise bu ideallere tamamen zıttır. Arka kapakta reklam, satış amacı güden, bandrollü bir yayındır. Bu yüzden fanzin, derginin alternatifi veya gelişmemiş, basit bir yayın olarak görülemez. İkisi ayrı ilkelere sahip yayınlardır. Genellikle insanların fanzin ve dergiye bakışları şu şekilde: “Dergi daha geniş bir dağıtım alanına sahip, fanzin ise ulaşabildiği yere kadar dağıtım yapabilir. İçerik açısından derginin daha geniş bir alanı var, fanzin ise kafasına göre, içerik ayırt etmeden yayınlar.” Fakat bu iki alanı karşılaştırmak bile doğru değil, az önce de dediğimiz gibi bunlar ayrı ideallere ve kültürlere sahip yayınlardır. Yine de karşılaştırma yapalım. Dediğiniz gibi dağıtım konusunda kökleşmiş birçok fanzin, dergi denen yayınlardan daha geniş bir dağıtım alanına sahip. Bu demek oluyor ki, fanzin derginin altında yer alan bir yayın değildir. Dediğinize katılıyoruz.

Keyifli bir söyleşi oluyor, ancak yavaştan sona doğru gelmemiz lazım. Birçok söyleşinin vazgeçilmez sorusu olan “gelecek planları” sorusu var sırada. Bugüne kadar dört sayı çıkardınız. Farklı hedefleriniz olduğuna da bir cevabınızda ufaktan değinmiştiniz ama biz yine de soralım. Gelecek planlarınız neler? Fanzin dünyasında veya Türkiye’deki edebiyat-sanat ortamında nasıl bir iz bırakmak, neler yapmak istiyorsunuz?

Gelecek planlarımız, daha çok okura ulaşmak adına dağıtım alanımızı genişletmek ve şehir şehir yayılmak. Yeni insanlarla tanışıp ekibimizi genişletmek. Manifestomuzdan ayrılmayıp düzenli yayın hayatımıza devam etmek. Ve insanların eleştirilerine göre şekillenip, düzenli okur kitlesi oluşturmak. Elbette bu son söylediğimizi biz yapamayız fakat hedefimiz bu yönde diyelim. Gerek Akasya adına gerekse bireysel olarak biz bu ortamda işler yapmaya devam edeceğiz, daha yeni başladık ve güzel bir hızda devam ediyoruz. İlginin bu kadar yüksek olmasına şaşırdık açıkçası, henüz dokuzuncu ayımız ve dördüncü sayımızdayız. Umuyoruz ki bu şekilde devam eder ve bir gün Akasya’nın son sayısı çıktığında geride bıraktığımız aykırı edebiyatımız, fanzincilerin ve fanzin okuyucularının hafızalarında yer eder. Biz bir şeyler yapmaya çalışıyoruz, devam edeceğiz. Biz bu sanat ortamının gençleriyiz, daha yeni başladık.

Son sayınızın çıkacağını söylediğiniz o “bir gün” umarız ki epey uzak bir tarihtir. Cevaplarınız için teşekkür ederiz, güzel bir söyleşi oldu. Umarız gelecekte ekibinizden arkadaşların kitapları çıktığında onlarla birebir ya da farklı bir konuda sizinle yine ekip olarak söyleşi yaparız. Şimdilik burada noktalamadan önce, sözü son kez size bırakalım. Eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Röportaj teklifiniz ve desteğiniz için teşekkürler, manifestomuzu ve planlarımızı açıklamamıza bir fırsat oldu ve çok hoştu. Umarız güzel günlere seslerimiz gür bir şekilde hep beraber gideriz. Sanat bu dünyada bir şeyler başaracak ve başarana dek beraber direnmek üzere. Dayanışmayla..