Hafta içindeki günlere bazılarının aksine pozitif bakıyorum. Çünkü benim fikrime göre ülkemizin ve oradan da Dünyamızın muhtaç duyduğu birlik ve beraberliği özlerinde taşıyorlar. Güzel maaşlı bir çalışandan asgari ücretlisine, öğrencisinden güncü teyzelerine, şehirler arası yolcularından masa başı çalışanlarına değin hepimiz eve -en iyi ihtimal- akşam saatlerinde ve yorgun bir biçimde geliyoruz. Günün stresinden, içinde barındırdığı yüklü deviniminden gerilmiş ve sabit bir ifadeye takılı kalmış yüzlerimiz, kimselere sezdirmeden mini mini kurtuluş yolları arıyor. Sevdiklerimizi tekrar evde gördükten, akşam yemeğini beraberce yiyip rahat koltuklara doğru kendimizi bıraktıktan sonra kişi, ardında bıraktığı günün zor anılarını gerek tatlı tebessümlerle gerek espriler içinde, şen şakrak bir biçimde unutmak istiyor. Buradan da rotamızı dosdoğru komedi filmlerine çeviriyoruz. Yazımın devamında sizlerle birlikte güleceğimiz, beraber izleyip beraberce üstünde düşüneceğimiz Yeşilçam’dan usta eseri komedi filmlerine göz atacağız. Burada gördüğümüz filmleri izlememişseniz hiç vakit harcamadan bu eğlencenin bir parçası olmanızı tavsiye ediyorum. Unutmayalım: “Mizah ruhun tatlısıdır.”-Yazarın biri-
Deli Deli Küpeli (1986)
-Ufukta bir gemiii!
-Bandırası belli miii??
– Bellii, Venedikli! Andre Doria son saatlerin geldii. Bütün toplar ateş! (Bomm)
Filmlerin konusunu uzun uzun anlatmak gereksizdir. Olay örgüsünden ziyade, filmin sahip olduğu ince mesajları, onu seyircilerin gözünde vazgeçilmez yapan değerleri ve filmin ana fikrini göstermek önemlidir.Deli Deli Küpeli içinde kısaca “Bir kış günü tımarhaneden kaçan iki delinin (Kemal Sunal ve Yaman Okay) yolları karla kapandığı için bekledikleri yeni kaymakamı gelemeyen bir köye sözde kaymakam ve hakim olarak gelmesi, halktan sürekli para çalan esnaf ahalisini ve onların arkasındaki avukatı bir güzel sıraya çekmesinin öyküsü” diyeceğiz. Politik bir başkaldırı, komedi ile ancak bu kadar güzel birleşebilirdi. “Zalimin zulmü varsa sizin de kaymakamınız var” diyor Kemal Sunal. Bu mesajını da film boyunca bizleri güldürürken ince ince içimize işliyor. Köylülerin belalarından biri olan eşkıya sorunu da Yılanoğlu karakteri sayesinde filmde yer bulmuş.
– Gene geliyorum Yılanoğluu, Ben öldükçe çoğalarım!
Kaymakamımız bu sorunu da kolayca çözüyor. Hatice karakteriyle bir aşk hikayesini, Deli Çavuş karakteriyle de dostluk ve fedakarlığı görüyoruz. Sonra buzlar çözülüyor, rüya gibi güzel yönetilen köyümüze gerçek kaymakam geliyor.Dolayısıyla da bizim delilerimize yol görünüyor. Peki nereye gidiyorlar? Tabi ki buzla kaplı başka bir kasabaya. Deli güzel delirirse böyle bir halk kahramanı olur işte. Haticemiz “sakıncalı” olsa da yeni maceramıza eşlik ediyor ve büyük bir tebessüm eşliğinde ekrandaki son yazısına bakıyoruz.
– Biliyor musun sen delisin.
Nereye Bakıyor Bu Adamlar (1976)
-Hiii, İstanbul’u su basmış lan galiba?
Yeşilçam sineması, onlarca yıllık tarihinden bize birçok “efsane ikili” bıraktı. Kadir İnanır-Türkan Şoray, Adile Naşit- Münir Özkul, Kemal Sunal-Şener Şen hepimizin aklına hemen geliyor. Bir de Zeki ve Metin ikilisi var ki, onların birbiriyle muhteşem uyumunu anlatmaya çalışmamız beyhudedir. Siz en iyisi bu filmi izleyip kendiniz görün.
Metin, beşik kertmesi ile evlenmek için taa Erzincanlardan İstanbul’a Zeki ile birlikte gelir. Büyük şehirde Tesadüf eseri birden meşhur olan ikilinin başından birçok macera geçer. Komedi tekrardan en iyi arkadaşı tenkit ile buluşuyor ve bize kalıcı bir eser sunuyor. Reklam ajanslarının sadece köylülerin “bakışları” üzerinden sıfırlarca para kazanması ilk kez gördüğümüz bir olay değil. Aynı şekilde taşradan megapole gelen insanların yaşadıkları kültür çatışmaları da klasik bir konu olmasına rağmen tuvalet sahnesi gibi yerlerde mükemmel işlenmiş.
-Eğinlileri sevmiyorlar burda arkadaş.
Sahiden sevmezler. Para eden yönlerini iliklerine kadar kullanırlar, şivelerini, içten gelen samimiyetlerini ya da görmemişliklerini bir eğlence aracı sayar, bunun üzerinden bir piyasa oluştururlar.”Meşhur olma” sözleri üzerine kimler zengin olur, kimler kapı önüne çıkarılır sayısı akla hayale sığmaz. Fabrikadaki işçileri kovan patron da bu filmde bir kez daha karşımıza çıkıyor. Zeki ve Metin de bu züppeye haddini bildirmeyi bir görev sayıyor ve toplu sözleşmeyi ona zorla imzalatarak onlarca aileyi kurtarıyor. En sonunda soruyoruz. Gerçekten bu adamlar nereye bakıyorlardı?
aslında boğazda giden vapurun ardından bakıyorlardı.
ama ikilinin cevabı daha güzel.
-A….