-Bazen anlaşıldığımı düşünür ve sevinirim. Anlaşıldığım için yahut anlaşılmasını istediğim şeyi karşı tarafa geçirebildiğim için değil. Sadece anlatacak bir şeyim olmasına sevinirim. Küçük bir sevinç ama tatmin barındırıyor içinde. Öyle ki bu günlerde tatmini bulmakta epey zorlanıyorum. Verdiğim şeylerle aldığım şeyler arasındaki kıyasın dışında bir tatminsizlik bu. Anlatacak bi şey bulamaz oldum keza anlatacak kişiyi de öyle. Önümde sürekli geçip giden bir tren var.

+Nasıl bir tren, nereye gidiyor, neyi kaçırıyorsun sence?

-Sonsuz vagonlarıyla sürekli önümden geçen bi tren, sonunu göremediğim ve bence bir yere varmayan sadece varolan fazlasıyla metaforik ama varlığını cesaret yoksunluğumla bana hissettirebilen bi tren. Tüm o vagonların güzelleşmesi gerektiğini biliyorum ama ya onlar çok çirkin geliyor bana ve baş edemeyeceğimi düşündüğümden cesaretimi kaybediyorum ya da bilmiyorum çoğu zaman birine atlayacak cesareti bulamıyorum. Cesareti bulabildiğim anlar oluyor tatmini de bulabildiğim anlar bunlar. Ama inmek istiyorum sonrasında. Tatminsizlik duygusundan vagona ait olduğumda bile kurtulamıyorum. Napacağımı bilemez oldum ellerim kollarım bağlanmış ve ben sadece yaşamak istiyorum, hissetmek… Bunun yaşam olmadığının farkındayım hissetmekten uzak bir yaşamın varolabileceğini düşünmek beni her şeyden daha da uzaklaştırıyor çünkü. Yaşamın özü yaşamdan uzaklaştırmak olmamalı.

+Vagonunla ilgilenmelisin belki de.

– Dünyayı algıladığımın çok ötesinde tinsel sayılabilecek bir yerde konumlandırdım sanırım. Belki de fazlasını beklemeden teşekkür etmeliyim. Ya da hayır etmemeliyim. Yani İnanmıyorum buna, etki etmek elimde olmalı. Muhakkak elimizdedir. 

+Belki de değildir.

-Kim bilebilir? Ama ben yine de bir şeyleri kabul etmiyorken ölmek isterim. Hatta kabul etmediğimi belli ederken ölmek… Kabullenemediğimi değiştirdikten sonraki o tatminle öldüğümü düşünsene. Salt tatmin. O an olan her şey bir şova dönüşür benim için. Ölmek bile jübile sayılır.

+Tatminini dayandırdığın şeyi ütopik bulmuyor musun? Tatminini şartlamandan kaynaklanıyordur belki her şey. Bu tatminsizlik, bu tren ve bu kaos..

-Bilemiyorum sonuçta bu isteğimin kaynağı kocaman bir hayranlık bunu hırsa dönüştüren kocaman bir nefret de mevcut bunu inkar edemem. Ama harekete geçmemi zorlaştırmak dışında bir halta yaradığı yok bunun. Kendimi sevemiyorum. Günün sonunda kendimi başını beladan bir şekilde kurtaran bir zavallı dışında bir şey olarak göremiyorum. Baskıları mikro boyutta yıkıp içimden geçeni yapacak kadar yürekli hissettiğim anlarda bağlı olduğum her şey bana sen sahtekarsın diye bağırıyor. Zavallı gibi hissetmemek. Bu hakkım değil mi sence? Yargılanmamak. Varolduğum bu dünyanın her santimine ayak basamaz mıyım? İsteğim bu, tüm bu trenlerin ve kaosların sebebi bu. Bunu yapmak hakkım değil mi? Bunun için izin mi almalıyım? Yaşamak için?

+Kaotikleştiriyorsun varlığını.

-Evet, çünkü yapmalıyım. Ben bir potansiyelim. Potansiyellere kızılır ve bağırırılır. Söndürür mü harlar mı bilmiyorum ama ben potansiyelime bi süre daha kızmayı deneyeceğim. Her şey kaosun üzerine kurulmuştur bence. Bi şeylerin derinine iniyorsam bu kaosu da potansiyelim kadar içselleştirmeliyim.

+Potansiyeline başından beri kızılıyor zaten.

-Potansiyelime başından beri kızanı alaşağı edeceğim.

+Potansiyeline kızmayı bıraktığında mı?

-Hayır, potansiyelime en çok kızdığım anda alaşağı edeceğim hepsini. Varlığım bir kaos ve bunu görmeliler.

+Kocaman bir kaosun üzerine inşa edildiğin için mi kızgınsın?

-Sadece kaosa kızmayı ve ondan korkmayı öğrettikleri için kızgınım. Ya da sevgisizlikten belki, bilmiyorum. Ne olursa olsun, Bu bi sohbet değil mi?

+Evet.

-Bundan başka bi şeye ihtiyacım olduğunu sanmıyorum.