bütün dünya savaşlarını, krizleri, cinayetleri, yalanları dolanları benden çekip alan
çok daha büyük bir yalan – dolan
yazdığım şey günlük mü acılık mı kestiremiyorum, habersizim. kendimi yalıtıyorum,sessiz vakitlerde uyanmaya özen gösterip
1 Nisan 2020
ciğerim günlük
dışarıya dair, kimseyi özlemiyor oluşum, kendimle ilgili bir sıkıntı sayılabilir mi
kendimi sokmaya çalıştığım, kalpsiz
kalıp
sonunda derinime mi yerleşti
hiçbir zaman kendimde değil odağım. teşekkürüm veya minnetim yok.
kendimi bölüyorum
bir erkek adının ben de bir yerlerde acısını bırakıp
baş harfine ihtiyacım var sürekli acısına bir müddet sonra
yatağımın baş ucunda yine bir müddetliğine
dokunmak için mi? dönmek zorunda kalıp
ya da yazmak sonunda kendinden kalan son zerreyi de
vüs’at buna ruhargınlığı demiş, acısıyla beraber ORADA bırakıp
yani bana yansıyan tasasız, süssüz pulsuz
birinin aynadaki görüntüsünü sabah serinliğinde
aslından çıkardığımda bir terminale
kalbimde, kasıklarımda kalana ya da havaalanına
giden bir karakter
yazmak istiyorum
- ikinci bavulumda kalbim var
BAZEN ARAYA MESAFE GİREBİLİR, SANA BUNU YAPMA DİYE KAÇ DEFA KALBİMLE SESLENMEDİM Mİ?
ikimize dair bir anı hatırlamaya çalışıyorum. rüyamda sokaklarda yürüyebiliyorum, bana yordam gösteren şey ziraat bankası tabelası
o olmasa kayboluyordum mithatpaşa’da
kaybolsam gencecik halime rastlardım, mektup atardık birbirimize
kalbimin kovuğunda sakladığım
Rinda,
Sana gerçek adınla değil, ismini kendin koyabilseydin seçeceğin isimle sesleniyorum. Böyle küçük şeyler seni mutlu eder, biliyorum. Kardeşine kahvaltı hazırlarken bayat simitlerin arasına kaşar peynir koyup tosta basmayı ve günlük tutmayı sevdiğini de biliyorum. Seninle artık tek benzerliğimiz, böyle eski alışkanlıklardır.
İçinde bir yükmüş gibi taşıdığın uykusuzluk hali kendiliğinden yok olacak. Baban seninle gurur duyacak çünkü güzel bir okul kazanacaksın. Güzel bir okul kazanman ve notlarının iyi olması ailenin gözüne girmen için yeterli olacak, bu konularda endişen olmasın. Biliyorum sana çok uzak geliyor bu ihtimaller, ama hepsi yaşandı, ihtimal olarak kalmadı.
Sen hep siyah giyerdin, artık başka renkler de giyiyorsun. Neden hep siyah giyerdin ben de bilmiyorum. Belki de akılda kalmak senin için önemliydi, bir çaba sarf etmeden de insanların birbirlerinin akıllarında konaklayabildiklerinin farkında değildin. Dönüp sana çok sık bakıyorum biliyor musun? Bana küçük bir kız gibi geliyorsun sadece, elinden sigarayı düşürmeyen ama hiç sigara kokmayan ve öyle gözükmemek için çabalasa da tepeden tırnağa çok masum gözüken küçük bir kız.
İsmini beğenmiyorsun, zamanla beğeneceksin. İsim öykünü insanlara anlattıkça onları bu öyküye hayran bırakacaksın. Baban sen doğduğun vakit askerde olduğu için adını Sıla koydular. Hatta zamanla Rinda’dan daha çok ısınacaksın bu isme.
Füruğ Ferruhzad okumayı bir gün bile bırakmayacaksın. İran ve Fars kültürü sana dünyadaki her şeyden çok daha gerçek gelecek. Gerçek şeyleri sevmeye yeni başladın ama önündeki yıllarda o sevgi katmerlenecek. Oynadığın kelime oyununu Almanca olarak da rahatlıkla oynayabileceksin. Oyunu sana hatırlatmama gerek yok elbette ama yine de yazayım, bildiğimiz şeyleri kendimize hatırlatmayı severiz değil mi, biz ikimiz?
İyi bildiğin dillerde birkaç kelime seçiyorsun. Sözlük açıp seçmek gibi değil, kalbine gelen birkaç kelime. Kendi anlamlarından çok sana çağrıştırdığı anlamları düşünerek yapıyorsun seçimlerini. Türkçe ’de süt ve ev. Diğerlerini şimdilik boş ver, en önemlilerini saydım zaten. Süt sana kendini hatırlattığı için seviyorsun o kelimeyi, ben bunu aramızda yıllar boy verirken öğreniverdim. Seni o okulun pembe fayanslı tuvaletinde bıraktım ve okuldan çıktım, koyu makyajımı sildim ve ders çalıştım. Sen hep orada kaldın, aşık kaldın, ben aşkımı gömdüm. Ama çok zor oldu, ilk seferde gömdüğüm toprak ıslaktı, çamur oldum, battım. İkincisinde sebepsiz yere küreği elimden bıraktım ve aşkıma sarıldım, baktım o beni gömmeye başlamış. Üçüncü seferde başka bir terane, dördüncüsünde başka, beşincisinde…
Her sancıya ve hastalığa çare var, haklısın. Kalp ağrısı hariç. Kalp ağrın hala benimle, onu gittiğim her yere taşıdığımdan şüphen olmasın. Sadece artık taze ve keskin değil, beni paramparça edemiyor. Oldukça küflü bir ağrı. Bir insan olsa bu kalp ağrısı, elden ayaktan düşmüş olurdu. Üniversiteyi de Ankara’da kazandığımdan, C ile yaşadığım hiçbir şeye sırtımı dönüp gidemedim maalesef. Hatta onunla hala karşılaşıyorum, konuşmasam bile. Ben onunla konuşsam o da benimle konuşur biliyorum ama kendimi onu gördüğüm zaman bulunduğum yerden olabildiğince hızlı çıkmaya ve onunla hiç konuşmamaya alıştırdım. Her gün iki bardak süt içer gibi, bunu kanıksadım.
İkinizin sevgisi onun için daha manidardır belki de, inan bilemiyorum. Sana sadece merak ettiğin konularda yazıyorum bu mektubu, sen tepeden tırnağa aşk kokuyorsun.
Günlüklerine hala ciğerim günlük yazarak başlıyorsun. Bu hitap şimdi bana bir esnaf lokantasında tantuni yedikten sonra masaya getirilen ikram çayı andırıyor. Saf samimiyet ve mümkün olduğu kadar içtenlik barındırıyor içinde. Aklıma geldikçe anlatıyorum arkadaşlarıma, metroda ağlayarak giderken sokak çocukları yanına kadar gelip Hasretinle Yandı Gönlüm’ü çalıp söyledikleri zaman torbalarına beşer şeker attığın günü.
Bazen boğuluyorum Rinda. Boğuluyorum vücudumda dolaşan hırstan, kadın ve erkeğin fiziksel şeyler dışında asla bir şey paylaşamayacağına dair olan inancımdan, annemden saklı hayatımdan boğuluyorum. Senin hayatını özlüyorum, basitliği ve dinginliği. Hatta çektiğin o saf acıyı bile özlüyorum
Geçen gün rüyamda bir ayna tutuyordum elimde. Altından, kocaman bir el aynası. Sapında kadın motifleri vardı. Aynaya baktım, çok güzel bir kadın gördüm. Uyandım, doğruldum yatakta. Hazırlandım ve evden çıktım. Derse giderken anlamlandırdım rüyamı, C ile oturduğumuz simitçinin önünden otobüsle geçerken. O aynada gördüğüm güzel kadın bendim. Güzelliğime eskisinden çok inandığımı, onu kullanmayı sevdiğimi, alışkanlık haline getirdiğimi fark ettim. Aykırı bir güzelliğim vardı kendime göre. Bu lafı da C’in hayatına şimdiye kadar girip çıkan diğer kızlarla kendimi kıyaslayarak katmıştım lügatime. Kendimi ikna etme lügati. Onun hayatıma soktuğu en büyük kavram belki de kıyastı.
Seni çok derinlere ittim Rinda ama bazen hala dirseklerimden dizlerime volta atıyorsun içimde. Bahçemizin halinden baharımı değil, bu kalbin sertliğinden kendi aşkını kıyasla. İz bulabilirsen ne âlâ. Seni kaplayan tek his, bir şeye uzanıp da tutamama hissiydi, her zerremle hissediyorum o hissi hala. C’in o gün hangi renk kazak giydiğini bile günlüklerine yazardın. Sevdiğinin giydiği kazağın rengini bile hatırlıyor olmayı istemek, hisli bir şey olsa gerek. Şimdiki halime bir hayli uzak bu hisli istek. C’in artık hemen hemen her gün nerede bulunduğunu bilsem bile, oranın önünden geçerken kafamı kaldırıp bakma hissi bile uyanmıyor içimde. Yoruldum belki, akıllandım, ne dersin? Akıllanmış olsam bile, C ile Etlik’te yürüdüğümüz akşamı, sonra onun için o yolları yaz sıcağında tekrar yürüdüğüm günü, Ankara’nın içime dünya dolusu mutluluk veren o kışını hala unutmadım. C bunları yaşanılıp bitmiş güzel anılar olarak görebildiği için benimle karşılaştığı zaman hala yüzüme bakabiliyor, ben onun kadar basite indirgeyemiyorum hala yaşadıklarımızı, sana benziyorum yani. Yüzü hala dünyanın en güzel erkek yüzü, onu her gördüğümde senin yaşına iniyorum Rinda. Adalet Ağaoğlu’nun pembe kaplı kitabının arkasında yazan satırlara nasıl da inanmıştın, hala peşimi bırakmıyor orada yazanlara olan bitmek tükenmek bilmez inancın: ‘’ Perdeler bile lekeli olabilir ama ilk aşk lekesizdir.’’ Sana dönüp baktığımda gördüğüm kız bana sokak köşesinde dondurmasını düşürdüğü için oturup ağlayan bir çocuğu anımsatıyor sadece. Salya sümük ağlıyorsun, sana yardıma gelemem artık. C ile aranızda ne kaldı biliyor musun? Aranızda hiç kaldı. Bal rengi bir şey olduğunu söylerdin onunla aranızda, hiç de o kadar mükemmel değilmiş o aranızdaki şey. Buna inanacak olmana yıllar var, canını yaktığım için özür dilerim.
Sana yalan söylüyorum Rinda. Bazı geceler hiç yol kat edememişim gibi geliyor inan bana. Babamın öfkeli, annemin bana küs olduğu geceler. Biriktirdiğim eski fotoğraflara bakıyorum açıp. C ile olan tek fotoğrafımız da var onların içinde, merdivenden çıkarken arkadan çekilen fotoğrafımız, ona bakıyorum saatlerce. Ellerimi, saçlarımı, içimi avutuyorum. Miyopluğum ilerledi, bazen sokakta yürürken öndeki bir adam siyah uzun bir mont giymişse, saçları da siyahsa ve onları arkadan bağlamışsa bir de… O zaman o kişinin C olduğuna inandırıyorum kendimi. Arkasından yürüyorum, o dakikaları saçlarımın arasında saklıyorum.
Seninle konuşmak zordu, acıydı. Ben artık kendime acı bir şey sunmuyorum Rinda. Didem Madak’ın Füsun’la konuşmalarını hatırlattı bana seninle konuşmam. Onların konuşmaları da ballı süt gibi tatlı ama biber kadar da acıydı. Meşguliyetlerin değişecek, kafanı kaldırmayacaksın işten. İnsanlara inancın azalacak, çevren daralacak. Bu son saydıklarım iyidir, seni kuvvetli tutar. Özür dilerim Rinda, sana benzememek için parçaladım kendimi. Metro altında karşılaşsak mesela seninle, yanından hararetle geçip gidecek biriyim artık, yetişmem gereken yerler, yapmam gereken işler var. Önemli bir okulda okuyorum ben, kendime karşı sorumluluklarım var. Seni yavru bir kediymişçesine arabamla şehrin dışına kadar bıraktım, yüzüne bile bakmadan döndüm bu işlek caddelere. Bakmaya da niyetim yok. C’in bir gün on beş dakikalık teneffüste sigara içmeye değil de Preveze Deniz Savaşı’nı yönetmeye gittiğine inanırdın sen. Öyle yüksek ve güzel görürdün onu. Alay ediyorum artık bunlarla sadece.
Son kez sen oldum bu mektubu yazarak sana, hoşça kal kızım. Sen kendine iyi bakmazsın.
- ilk bavulumda gri bir hırka
elimi atıyorum, yokluyorum, burada
kendiliğinden ortaya çıkan bi şiir ithaf listesi, kağıttan bir ithaf.
iki kişinin arasındaki paramparça olduğunda, eve çöken bir ses.
kulaklarım patlayacak, ileri geri sallanıyorum. nefesimle beraber. içimde bir deniz çalkalıyorum, deprem çalkalıyorum.
buzdolabının üstünde bir not, sararmış. semizotu, çilek, tuz. benim el yazım.
bunları da eksik bıraktın.
bahçe kapısını kapatamadım, aralıktan esen rüzgardan ocağın alevi söndü
tırnaklarıma kadar gaz kokusu
kapatamam, mecalim yok. kalkamam.
seni bir odada yalnız başına otururken düşünüyorum, sızım artıyor o çalkaladığım depremde
yalnız kalmıyor olduğun gerçeğine sıra gelmiyor
hiçbir yalnız, yalın, yalıtılmış, yapay halim seni sızlatmıyor
sızlayacak yerlerinde eller var biliyorum
ellerimde his kalmadı
ama öncesinde içimde.
siyah bir perde gözümün önünde, mutfaktaki koku beni senden bile fazla kapladı
sandalyede bırakmışsın
hırkanı nasıl kaldırayım