Bir cumartesi sabahı yeryüzündeyken aslında ne kadar da buradan olmadığımı fark etmek üzereydim. Güneş tüm ihtişamıyla tepedeydi ve rüzgâr her sabahki gibi evimin tülünü dalgalandırarak selamlıyordu beni. Elimde iki bardak su: biri bana, diğeri en yakın dostuma. Ağzına kadar doldurmuşum yine, su damlaları attığım adım sayısınca bırakıyorlar kendilerini. Derken geçiyorum perdeyi aralayıp ve buluşuyoruz. Suyunu veriyorum, tüm köklerine kadar çekip çiçek açıyor yepyeni bir günde. Adı Pembe Krizantem, parmaklarımı yapraklarında gezdiriyorum ve bir günaydın öpücüğü konduruyorum. Derin bir nefes alıp, içime çekiyorum kokusunu. Yanağımı gövdesinde gezdirip tüm sevgimle başımı ona yaslarken fısıldıyor kulağıma: Dünya gelecekte daha güzel bir yer olacak çünkü hala çiçekleri seven insanlar var.

Kaç zaman oldu evimden ayrılmayalı? Gerçekten dünyadan mıyım ve gerçekten Pembe Krizantem’ in dediği gibi dünya gelecekte daha mı güzel olacak? Ağır bir soruydu bu benim için çünkü iki oda bir salonluydu benim dünyam. Neden böyle bir soru sokmuştu ki aklıma, biz zaten mutluyduk- kendi- dünyamızda.

Sokaklar boyunca yürüyorum, boyumu aşkın koca binalar altında eziliyorum. Başımı göğe kaldırıyorum, uzuyor evler, gözlerime güneş ışınları çarpıyor, kısaldığımı ve kör olduğumu hissediyorum. Karşıma, sağıma ve soluma bakıyorum, önümden geçen tanımadığım binlerce sima. Gözlerime bakmıyorlar, ben bakınca hemen kaçıyorlar! Sadece beni mi sevmiyorlar yoksa birbirlerini de mi?

Aklımdaki sorulara cevap bulabilmem için büyük resme değil ayrıntılarına bakmam şarttı. Dünyayı dünya yapan sadece insanlar değildi, hemen ayağımın yanındaki çakıl taşı da dünyayı dünya yapıyordu mesela. Ancak dünyanın gidişatı şekillendiren insanlardı. Farklı sesler ve insanlar beni geçerken herhangi bir telaşem olmadan ağır ağır yürüyor ve kafamdaki soruyu cevaplandırmaya çalışıyordum.

Her pencerenin ve her kapının ardında bir hayat var. Neler yaşanıyor bu kilitli kapılar ardında? Eğer bu sınırlar ardında mutsuzluk üzerine inşa edilmiş ilişkiler varsa nasıl dünyanın daha güzel bir yer olacağına inanabilir ve savunabilirim ki? Kaldırım boşluğuna sığışan bir karıncaya da soralım mı dünyanın daha iyi olup olmayacağını? İnsanlar gerçekten insan mı bugünlerde yoksa bir canavar mı? Bir ev var sağımda, sarmaşıklar dolanmış dört bir yanına. Jack ve Fasulye Sırığı masalından mı etkilenmiş sahibi acaba? Umarım onların sonu da bu masalın sonu gibi olur. Ve solumdaki eve bakıyorum, kasvet çökmüş duvarlarına. Seni solgun gösteren nedir insanlara kol-kanat geren güzel yuva? Yan yana bu iki uçurumu gördükten sonra nasıl savunayım dünyanın daha iyi bir yer olacağını?

Ümitsizce iki oda bir salonlu dünyama dönerken kendi kadar küçük bir kediyi seven bir çocuk görüyorum. Bugün ilk defa ışıl ışıl bir göz değiyor gözüme. İşte o an öğreniyorum ki Pembe Krizantem haklı. Dünyamız gelecekte daha güzel bir yer olacak çünkü bir çocuğun gözlerindeki ışığa ve sevgiye şahit oldum.

 

Emirhan Demir