yayılmacı politika ve daha çok insana ulaşmak adına, duruşun gereği bulunmaman gereken ortamlara balıklama atlama, değişik pazarlama atraksiyonları deneme, sanıyorum bunlar, “stay underground” ilkesi ile çelişen şeyler. bir ilkeniz yoksa, orası ayrı tabii. her ortamda bulunayım, her fanzinde hatta dergide yazım yayınlansın diyorsanız, yolunuz açık olsun, kısa zamanda poponuza bandrolü de yiyerek, mutlu yükselişlerin arifesine girmiş olabilirsiniz..

daha çok insana ulaşmak elbette herkesin doğal olarak isteyebileceği bir şey olabilir. ama zamanın tekinde bir adamın dediği üzre: “beni kaç kişinin değil kimin okuduğu önemli.” bunu genişletirsek, beni kimin okuduğu değil, nerede (hangi yayında) okuduğu da önem kazanır. hatta daha da ötede, nereden ve hangi pazarlama taktikleri sonucu ulaşıldığı da önem kazanır.

bu yüzden, son derece popüler bir dergide yayınlanıp onyüzbinmilyon okuyucuya ulaşmaktansa, 80 basan (yazıyla seksen) yerel bir fanzinde olmayı tercih ediyorum yıllardır. o fanzini de, lüks ve asla gitmeyeceğim, örneğin 3 liradan çay satan ve kitlesi ile iki çift muhabbet kuramayacağım, arzu ve istekleri ile fikrimin örtüşmeyeceği insanların gittiği mekanlara bırakmadım bugüne kadar.

elbette burada, fanzin çıkaran herkesin, fanzinin barındırdığı özgürlük neticesinde (nası bi özgürlükse bu da, neredeyse bandrol almak da özgürlüğüdür fanzinlerin diyecekler yakında) dilediği gibi davranma serbestiyesi vardır diyecekler olacak. ama fanzinler barındırdığı özgürlük kadar yıkıcı olmayı da barındırıyor olmalı kanımca. ve bu yıkıcılık gereği, karşımıza çıktığı yerle ya uyum içinde olmalı ya da uyumsuzluğu yıkıcı bir tavırla gelmeli. mesela o sevemediğimiz lüks mekanlarda (çayı üç lira ise, lükstür abi, tartışma götürmez bir konu bu) bir fanzin rafında olmak yerine, tuvaletine izinsizce bırakılmalı. hatta duvarına yapıştırılabilir ki yapmışlığımız da vardır.

gel gelelim tartışmanın bizce can sıkan tarafına. fanzinlerin popülerliliği ile gelen bir kavram karmaşası başladı ülkede. fanzin, fotokopi dergidir algısı. ama piyasada bir dolu, bandrolsüz dergi de var, kitabevlerinde görüyorum onları, üzerlerinde hiçbir şekilde bandrol yok, onlar da mı fanzin oluyor abi. o zaman uyaralım da, kendilerine boşuna dergi demesinler, fanzin derlerse daha çok sükse yaparlar çünkü. dergi out, fanzin in sonuçta.

aynı algıya sahip insanlar, bize “kitap fuarında tezgah açacak mısınız?” diye soruyorlar üstelik, “yok almayalım” diyoruz, biz onu sevgili kerem kamil koç sayesinde “tüyap’ta bir hayalet dolaşıyor” afişi ile birlikte el altından yaptık zamanında. yani onu bile el altından yaptık anlıyor musunuz? el altı, yer altıdır çünkü. ama şimdilerde, kitap fuarında izin verilse (bandrolsüz eser alınmıyor da içeri) stand kuracak insanlar, kitap fuarı düzleminde festivaller düzenliyor, biz laf sokunca da, bir takım kendilerine “ziyaretçi” sıfatını takan adamlar da kofti savunmalara geçiyor.

sonuç olarak iki tip fanzinci vardır abi. birincisi, altay öktem ve onun takipçilerinden oluşur. ve biz bu adamları pek sevmiyoruz. hiç sevmedik. dayanışmak da istemiyoruz. ürettiğimiz işin altına dinamit koyan adamlarla neden dayanışıcakmışız ki?

he bu arada, unutmadan söyleyeyim, bugüne kadar 16 tane fankit üretmişim. ama nedense aklıma, bunlara, bir pazarlama taktiği olarak, fankit demek gelmemiş. bizden önce de bu işin yapıldığını biliyor olduğumuz için bir hareket başlatmayarak hata etmişiz. boy boy haberlerimiz çıkarmış yoksa orda burda, elit edebiyat okuyucusuna ulaşmış olurduk böylece… para onlarda sonuçta, ve onlara ulaşmak için, yakın kitabevinin üst katıni söyleşilerini az bölmedim, işemek için giderek söyleşi alanındaki tuvalete. ulaştım mı, ulaştım, üç dört kişi ayağa kalktı ben geçeyim diye, konuşmacı bi sustu şöyle.. ohh suyundan da koy… illa fanzin çıkarmak gerekmiyor, rahatsız ettiğin kitleye ulaşmak ve dost olmak istediğin kesimle iletişim kurmak için. bunun için binlerce farklı alternatif var, en basiti de bir çay ısmarlamak. mümkünse fiyatı, çayın olabileceği fiyattan fazla olmasın. nasıl ki fanzinin fiyatı da olabileceği fiyattan iki üç kat fazla olamayacağı gibi. aynı mantık, üç liralık çay içerek de okunmamalı…

son olarak; çok satmak tuzaktır. ve daha çok kişiye ulaşma arzusu, tavizi zorunlu kılar.

Girdap Zack Unthatow