Biz bir ekiptik, sabah yoldaki çöp konteynırı, kaldırımda tekmelediğim taşlar, beklediğim duraklar, geceye hizmet ettiğim gün sonları daha eklenecek tonla şey ve ben güzel ekiptik. Bazı şeylerin üstüne gidiyorduk. Ben bazı harflerin üstünde zıplıyordum mesela, fazla baskın oluyordum. Onları bırakmam gerek. Hem özgürlükçü olup hem düşüncelerimi aktarmak için başkalarını sınırlayamazdım.

Kahretsin bu kadar düşünceli biri olmamalıydım. Okuduğunuz tüm kitapları sizden önce okumalıydım. Ya okuduğunuz kitaplar birer silahsa? Neden silahları teslim almaktansa size bırakayım? Aslında okuduğumuz kitaplar, dinlediğimiz müzikler, tıklanmak için yarışlara soktuğumuz fotoğraflarımız, ‘’ben bunu böyle yapıyorum’’ demek için yaptığımız paylaşımlar hem kendimize hem toplum yönlendirmesine atılan birer bomba. Bu nedenle silah özelliği taşıyor.

Fark etmediniz mi? Sizin yaptığınız bir şeyin gün yüzüne çıkıp şovunu yaptıktan sonra bir virüs gibi dağıldığını. Epidemisi yüksek olayları yakından tanıyıp etki altında kalmaktansa etkiyi kontrol etmeyi tercih ediyorum. Paranız olmadığında iç organlarınızı satmanızı gerektirecek kadar ciddi temel ihtiyaçlarınız vardır. Peki elektrik ağını birkaç günlüğüne durdurduğumuzda kaç kişi hayatta kalır? Ellerindeki güç hayatlarımıza nüfus etmiş durumda, onlar için savaşıyoruz. Bu dünyaya geldiğimizde bulunduğumuz coğrafyayı kolay kolay reddedemeyeceğimiz kadar gerçek bir savaş, öyle ya da böyle bu çukurun içinde yer alıp benlik olma savaşı veriyoruz. Gerçi ruhsal ve fiziksel benliğindeki açıklıkları yamalayacak, tonla uygulama zaten mevcut oyundaki karakterini nasıl tasarlaman gerektiği sana bırakılıyor. Çok zeki ya da çok güzel gözükebilir hakkında bu tarz görüşler oluşturabilirsin. Kilit noktası, yönlendirmek istediğin kitleyi iyi tanımaktan ve onlar ne istiyor sen nasıl verebilirsin kuramından geçiyor. Bu geçmen gereken sınavda sorulan sorulara, verdiğin cevaplarda hocanın ruhunu okşayacak sözcüklerle onun görüşüne ithafen kelimeler kullandığında kolayca geçiş sağlaman kadar basit bir yönlendirme.

İnsanlara onlar gibi olduğumuzu göstermek için tweetler atıp, popüler dizileri izleyerek destek oluyoruz. Her yıl belirli önemli günlerde günün anlam ve önemini’’ ben de buradayım, evet işte ben de senin gibi bu konuda hassasım, ayağınızı denk alın!’’ mesajları vererek milli ve ahlakı değerlere sahip çıkıyoruz. Gerçekten böyle mi sahip çıkmalıyız? Ya sahip çıkmamız da, bu şekilde sahip çıkmazsak kötü hissedecek olmamız da bir yönlendirme ise?

Bütün bunlar kurmaca ve bunlar birer pazarlamacı. Eğer ürün olmak istemiyorsan, gerçekten tüketim zincirinin tüketilen bir ürünü olmak istemiyorsan, sorularını Siri’ye yöneltmeden süzgecinden geçir çünkü o sorunun bir gizliliği yok, tabii senin de. Tek gücün belki de beynindeki kara delikler ve oralara ulaşan bu pazarlamacılar seni kodlayacak, sen kilometrelerce ötede başka bir ürüne aktaracak günü geldiğinden savaşta kendinle yüzleşeceksin. Peki sence bu savaşı kim kazanır? Yeni özellikleri sürekli güncellenmiş ürün mü yoksa sürekli hazıra konan basit işlemci mi? Kafesine ateş et bu bir çapraz ateş olsa bile…

Ceren Kartal